İnceleme

The Technomancer İnceleme

0

Bir başka inceleme ile yine buradayız. Konuğumuz Samet, inceleme konuğumuz The Technomancer’ı evirdi çevirdi paspas etti ve incelemesini yazıp bizlerle paylaştı. Bize de okumak düşer. Bakalım Samet  neler demiş bu oyun için? Sendeyiz Samet!

Spider Games’in 2013 yılında çıkan Mars: War Logs isimli oyunu ile aynı evrende geçen Technomancer, bizleri Mars’ta bulunan kolonilere götürüyor. Dünya ile bağlantısı kesilmiş olan kolonilerde, insanlar şirketler tarafından yönetilen şehirlerde yaşıyor. Her şehir ayrı bir ülke gibi ve hepsinin kendine ait kuralları var. Biz de Abudance şirketinin şehri olan Ophir’de, acemi technomancer Zachariah’ı kontrol ediyoruz.

Bir çeşit tekno-büyücü diyebileceğimiz technomancerlar, vücutlarında bulunan elektrik gücünü kontrol edebilen insanlar. Ophir şehrinin polis gücü ile birlikte çalışıp, şehri tehditlere karşı korumakla görevliler. Kendi türümüz hakkında büyük sırrı öğrenmemizin ardından, Dünya ile bağlantının neden kesildiğini araştırdığımız hikayemiz başlıyor.

Elektrik İle Çalışıyor Bu

Bir Action-RPG oyunundan bekledimiz gibi, çeşitli karakterler tarafından bize verilen görevler peşinde Ophir şehrini turluyoruz. Ana hikayenin yanı sıra bir çok farklı yan görev de geliyor. Kimileri ilginç olsa da, “Yan sokakta serseriler var. Git döv” tipi görevler de karşımıza çıkıyor. Fakat korkmayın, bütün oyun Ophir şehrinde geçmiyor. Farklı şehirleri ve Mars yüzeyinde bulunan birçok ilginç mekanı da ziyaret etme fırsatı yakalıyoruz.

Oyunda üç farklı dövüş stiline ve tabi ki düşmanlarımızı şok edecek technomancy yeteneklerine sahibiz. Spider Games, önceki oyunlarından daha iyi bir dövüş sistemi yapmayı başarmış. Karşımızdaki düşmana göre sopamızı, tabanca – bıçak kombinasyonumuzu veya gürz – kalkan ikilisini kullanabiliyoruz. Hızlı bir biçimde değiştirebilme imkanı olduğundan, sopayla iki düşmanı dövüp, geriden ateş eden düşmana tabancayla cevap vermek mümkün.Seviye atladıkça dövüş stillerini geliştirip, daha etkili kombinasyonlar hazırlayabiliyoruz. Karakterimizin eşyalarını geliştirebileceğimiz bir crafting sistemi de bulunuyor. Her ne kadar oynanışa aşırı etkisi olmasa da, yaptığınız geliştirmelerin görsel olarak gözükmesi hoş bir ayrıntı.

Karakter geliştirme yalnızca dövüş yetenekleriyle sınırlı değil. Görevlerde işimize yarayacak ya da karşımızdaki ile kurduğumuz diyalogları etkileyecek bir ağaç da bulunuyor. Yüksek karizmamızı kullanarak söylediğimiz bir yalandan ceza almadan sıyrılmak ya da bilim yeteneğimiz ile hasta bir mutantı iyileştirmek oldukça faydalı oluyor.

Oyunda bir çeşit moral/karma sistemi bulunuyor. Yaptığımız seçimler, karşınızdaki insanlara söylediğiniz şeyler ve hareketlerimiz bu puanlarınızı etkiliyor. Grev yapan işçileri döverek işe geri döndürmek ya da ihtiyaçlarının ne olduğunu dinlemek, ilerleyen bölümlerde bize verdikleri tepkileri değiştirebiliyor. Ayrıca etkisiz hale getirdiğimiz düşmanlardan düşen serumlar yetersiz geliyorsa (suyun az olduğu Mars gezegeninde para birimi sıvı olarak belirlenmiş) onları öldürüp, vücutlarındaki suyu da çekebiliyoruz. Fakat ustamızın da söylediği gibi, Mars üzerinde çok az insan yaşıyor ve her birinin hayatı çok değerli. İşte bu seçimler, karakterimizin kimliğini ve diğer insanların ona karşı görüşlerini belirleyecek.

Elektrik Faturası Çok Geliyor

Şimdiye kadar saydığımız özellikler, bir RPG oyununda olmasını istediğimiz şeyler. Fakat oyun bu özellikleri getirirken, bazı problemleri de yanında bulunduruyor.  Kısaca bunlardan bahsetmek istiyorm.

Oyunun geçtiği distopik evren üzerinde gerçekten uğraşılmış gözüküyor. Ophir insanların sözde özgür olduğu, gerçekte ise sıkıca kontrol altında tutulduğu bir polis devleti yönetimine sahip. Şehrin genel yapısı oldukça güzel. Mimari açıdan çok güzel tasarlanmış binalar,uzun sokaklar ve sağda solda tezgah açmış her çeşit çalışanı görmek mümkün. Fakat şehirde, anlam veremediğimiz bir cansızlık var. Etrafta gezinen NPC karakterler, eğer size verecek bir görevleri yoksa, tamamen amaçsız bir şekilde dikiliyor. Düşmanlar ise sadece belli bir bölgeyi koruyor ve o bölgeyi terk ederseniz önceki yerlerine (canlarını tamamen doldurarak) geri dönüyorlar.

Oyunun ilk bölümü bizi hikayeye hazırlamak ve bazı önemli karakterler ile tanıştırmak için hazırlanmış olsa da, sıkıcı diyaloglar, silik karakterler ve amaçsızca sağa sola koşturma ile geçiyor. Ophir’i terk ettiğimizde o kadar sevindim ki, bölümün sonunda gerçekleşen şaşırtıcı gelişmeler istenen etkiyi sağlayamadı. Diğer bölgelerde de benzer şeyler olsa da, farklı bölgelere gidebilme şansı, ilk 6-7 saatte yaşadığınız sıkıntıyı ortadan kaldırıyor.

Dövüş sistemi, şimdiye kadar yaptıkları en başarılı sistem olsa da, mükemmel demek zor. Oyunun tanıtım videolarından yola çıkarak Batman: Arkham Serisi veya Mad Max benzeri bir dövüş tecrübesi ile karşılaşmayı bekliyordum. Sistem benzer olsa da, karakterin tepki vermesi konusundaki sorunlar, bazı dövüşleri eziyet haline getirebiliyor. Düşmanlar oldukça kuvvetli ve bazen iki vuruşta karkaterimizi yere serebiliyor. Bu yüzden sürekli olarak kaçınma hamleleri yapmak gerekiyor. Fakat kontrollerin zaman zaman yanlış tepkiler vermesi, kaçmaya çalıştığım düşmanın kucağına düşmeme sebep olabiliyor.

 

Oyunda birkaç farklı çeşit düşman bulunuyor. İnsanlar da, tıpkı Zachariah gibi, dövüş stillerine göre silahlar kullanıyor. Hatta karakterimizin kullanamadığı otomatik tüfeklere de sahipler. Bu durum kalabalık gruplara karşı mücadele etmeyi oldukça zor bir hale getiriyor. Takım arkadaşlarımıza verdiğimiz komutlar ve düzgün savunma taktikleri ile dövüşe girmemiz gerekiyor. Fakat pratikte durum biraz farklı. Bazen düşman öyle ağır hasar veriyor ki “Dark Souls’dan konuk oyuncu herhalde” dedirtebiliyor. Bütün düşmanların “damage sponge” dediğimiz, çok yüksek can puanına sahip rakipler olması da ayrı bir problem. Üç düşman aynı anda bize saldırırken, arkadan görmediğiniz iki tanesi otomatik tüfekler ile saldırabiliyor. Dövüşlerin büyük bir kısmında, karakterimizi düşmanlardan kaçınıp vur-kaç taktikleriyle öldürme şeklinde geçiyor. Takım arkadaşlarımız ise intihara meyilli saldırılar ile bizi ortada bırakıyor.

Bir diğer sıkıntı ise düşmanların sizinle birlikte seviye atlaması. 1. Seviyede acemi iken dövüştüğümüz sokak serserleri, usta bir technomancer olduğumuzda bile üstümüze gelebiliyor. Gezegenin en güçlü dövüşçüsü olup, 4-5 serseri tarafından dayak yemek can sıkıcı bir durum. Hikayede bize verilmeye çalışılan “Çok güçlü bir varlıksın” havasını hemen kaybediyoruz.

Hikaye boyunca birçok görev alıyor, zaman zaman önemli kararlar vermek zorunda kalıyoruz. Verdiğimiz kararlara göre diğer karakterlerin bize olan davranışları değişiyor. Takım arkadaşlarımız hoşlarına gitmeyen bir seçim yaptığımızda şikayet ediyor, daha da ileri gidersek bize düşman olup takımı terk ediyorlar. Oyun içerisinde bu tür önemli kararlar çok fazla olmasa da, oyun sonunu etkilediği için dikkat etmek gerekiyor.

SilkEngine motoruyla hazırlanan oyun güzel grafiklere sahip olsa da, özellikle yüz bölgesindeki animasyonların özensiz olması göze batıyor. Konsol üzerinde çok rahatsız etmese de, özellikle yüksek seviye PC sahipleri biraz rahatsız olabilir.

Mars’da Güneşlenmenin Tehlikeleri

The Technomancer, güzel fikirlere sahip olsa da, tam olarak istediği potansiyele ulaşamamış bir oyun. Eğer Shadow of Mordor tarzında, daha akıcı bir dövüş sistemine sahip olsaydı, oyun hakkında saydığımız tüm hataları görmezden gelebilir ve herkese önerebilirdim. Özellikle ilk 6-7 saatin sıkıcılığı, asla kendinizi güçlü bir varlık gibi hissedememeniz ve animasyonların bazen çok göze batması gibi problemler yüzünden puan kırmak zorunda kalıyorum. Son olarak oyunun en büyük eksisini yazmak istiyorum. Türkiye içerisinde oyunu Steam üzerinden 130 TL fiyat etiketi ile satın alabilmek mümkün. Kinguin üzerinden daha uygun fiyatla oyunu bulabilirsiniz.

 

Oyunun E3 videosunu gördükten sonra çok heveslenmiştim. Spider Games bir çok şeyi aynı anda yapmak istemiş, ortaya çıkan ise istedikleri şeyi tam olarak yapamadıkları bir oyun olmuş gibi. Mass Effect ve Star Wars: KOTOR benzeri bir oyun arayan oyuncuların ilgisini çekecektir. Witcher 3 veya Mass Effect serisi gibi isimler ile karşılaştırmak zor olsa da, yeni bir şeyler arıyorsanız, göz atmanızı öneririm. Spider Games’in önceki oyunlarını, özellikle Bound by Flame’i beğendiyseniz, bu oyunu kesinlikle oynamalısınız.

Artılar:

  • İlginç kurgulanmış bir hikaye
  • Şehirler ve Mars çevresindeki mekanlar güzel tasarlanmış
  • 25+ saat oynanış süresi
  • Spider Games’in şimdiye kadar çıkardığı en iyi oyun
  • Scott Seeker (Özellikle Fringe izleyenlerin en seveceği companion olabilir)

Eksiler:

  • Oyunun giriş kısmının fazla uzun ve tekdüze olması
  • Karakterlerin yüz animasyonlarının yetersizliği
  • Dövüş sistemi bekleneni veremiyor.
  • Sizinle birlikte güçlenen düşmanlar
  • Yüksek fiyat etiketi
  • Seslendirme (Bazı önemli karakterlerde oldukça özenilmiş olsa da, ana karakter dahil çoğu karakterin kişiliksiz kalması)

 

İlker Karaş
Strateji oyunlarını sever. Sabaton ve WW2 dediğinizde akan sular durur.

HyperX Cloud 1 Milyon Oyuncuya Ulaştı!

Previous article

Kinguin CS:GO Takımı NiP’ye Sponsor Oldu

Next article

You may also like

More in İnceleme