- 46paylaşım
- 45Facebook
- 1Twitter
Ubisoft‘tan korkmaya devam eden sevgili oyuncular. Bu korkuyu bir süre kenara itiverin. Firmanın son yapımlarından biri olan Rainbow Six Siege başarısından sonra bu sefer The Division‘ın ilginç dünyasına adım atıyoruz ve inanın bana, bu sefer firmaya olan bakış açınız değişecek.
8 Mart zamanı tüm dünyayla aynı anda piyasaya çıkan Tom Clancy’s The Division, PC, PlayStation 4 ve Xbox One platformlarında çılgınlar gibi oynanıyor. TPS bakış açısına sahip olan oyunumuz, multiplayer olarak deneyimlenebiliyor ve özellikle 4 kişilik gruplar halinde bu oyunu oynarsanız, inanılmaz eğleniyorsunuz. İşin eğlence kısmına giriş yapmadan önce sizleri oyunun hikayesi hakkında bilgilendirmek isterim.
Oyun (şimdilik) New York‘ta geçiyor. Hikayemiz ise bir virüs salgınını konu alıyor. Bu virüs salgını haberiyle, Amerika bir karar alarak, The Division’ın harekatlarını başlatıyor. Olay da bu ya; biz de The Division’ın ajanlarından biriyiz. Soğuk Savaş dönemlerinden aşina olduğumuz uyuyan ajan konsepti, oyunun ana temasını anlatıyor. Bir ajan olarak, tabii ki kendi bilincimiz ve kararlarımız var. Doğal olarak “yanlış” kararlar almış başka ajanlar da mevcut. Zaten asıl senaryo da burada değişiyor. Amacımız New York’ta süregelen kaos ortamını sona erdirmek. İnsanlar aç, susuz ve evlerinden atılmış durumda. Paraya bulaştırılan bu virüs, birçok insanın da ölümüne neden olduğu için işi kökünden arındırmaya çalışıyoruz. Eh, işimiz kolay değil.
The Division’daki hikayemiz tabii ki burada bitmiyor. Spoiler vermemek adına fazla detay vermiyorum ve inanın, oldukça tatlı bir hikayeye giriş yapıyoruz. Oyun boyunca Echo adı verilen çeşitli anılara giriş yapıyor, bunların detaylarını inceleyerek, farklı öykülere de dalabiliyoruz. Bunların yanında telefon kayıtları, uçaklardan düşen kara kutular gibi farklı detayları incelemek de mümkün. Oyunun hikayesini hızlı hızlı bitirmemenizi ve tüm içerikleri öğrenmek adına, echo’ları, ses kayıtlarını incelemenizi öneririm. Ancak o zaman oyunun ana hikayesinden zevk alabiliyorsunuz. Aksi takdirde The Division, fazla hızlı bitiyor ve “eee bitti ki bu” tribine girebiliyorsunuz. İşin hikaye detaylarını az çok anladınız. Gelelim oynanış kısmına.
Oyunda geliştirmemiz gereken üç farklı ana yetenek mevcut. Karakterinizi nasıl geliştirmek isterseniz, o yönde seçimlerinizi yapabilirsiniz. Ancak unutmayın ki bu oyunda yeteneklerden çok, silahlarınız ve zırhlarınız önemli. Kullandığınız yetenekler önemli bile olsa, işin asıl hasarını vermenizi sağlayan şey; eşyalarınız. Oyunda Sağlık (Medical), Güvenlik (Security) ve Teknik (Technical) olmak üzere 3 farklı bölüm (Wing) mevcut. Bu bölümleri de ana görevleri yaptıkça geliştirebiliyorsunuz. Ayrıca yan görevleri de yaparak oyun içi para kazanıp, üslerdeki satıcılardan silah, zırh, mod satın alabiliyorsunuz. Şimdilik oyundaki maksimum seviye 30. Her geliştirdiğimiz wing, bize farklı perk yani pasif özellikler de kazandırıyor. Bu nedenden ana ve encounter görevlerden kazandığımız puanları, iyi düşünerek harcamak gerekiyor. Eninde sonunda tüm wing’leri %100 yapıyoruz ancak başlarda, nasıl ilerlemek istediğimize karar vermek önemli. Böylece rakiplerimizi daha hızlı öldürebiliyoruz. Yeteneklerimizi Q, E ve T tuşları ile kullanıyoruz. Bu yetenekler bir turret‘ı kontrol etmenizi sağlayabilir veya daha fazla hasar veren bir sticky bomb olabilir. Yetenekleri inceledikçe, hangisine göre hareket etmeniz gerektiğini öğreneceksiniz. Kullandığımız bu yeteneklerin pasif özellikleri (perk), verilen hasarın miktarını arttırabiliyor veya farklı özellikler kazanmamızı sağlayabiliyor. Mesela elektrik akımı veren bir turret, rakiplerinizin birkaç saniye olduğu yerde kalmasını ve sizin de onları daha kolay öldürmenizi sağlayacaktır.