Çok uzun zaman önce inşa edilen ve beraberinde doğal olarak türlü türlü dedikoduları çıkartan The Angel Hotel, Londra maceramızın en tuhaf deneyimlerindendi. Anlatıldığına göre hotel, tam 500 yıllık bir geçmişe sahip. Ayrıca çok ünlü isimleri misafir etmiş. Bu isimler arasında Charles Dickens, Oliver Cromwell, Lord Nelson, Lady Hamilton ve daha fazlası yer alıyor.
Angel Hotel gibi lanetli olduğuna ve hayaletlerin cirit attığına inanılan diğer bir hotel ise Royal. Angel’a geri dönecek olursak hotel, birtakım Pershore binaları gibi eski gemi kerestelerinin yardımıyla inşa edilmiş. Hotel, o kadar eski ki devletin izni olmadan bakımı yapılamıyor. Hatta hotele girdiğinizde gemi kerestelerini açık bir şekilde belli noktalarda görebiliyorsunuz. Hotel’in hemen girişinde çok şirin Bill’s isimli bir restoran mevcut. Odanızdan çıkıp, efsane krep kokusuna kendinizi teslim etmeniz muhtemel.
Lanet diyorduk öyle değil mi? Angel için birçok hikaye anlatılır. Bunlardan bazıları telefonların sessiz kalması veya banyolardan gelen kıkırdama sesleridir. Nasıl öyle bir hotelde kaldık ben de bilmiyorum ancak giriş yapana kadar haberim bile yoktu. Neyse… Birçok insan bu hotelde paranomal olaylara tanıklık etmiş. Hem internetten okuduklarım, üşenmeyip hotelin etrafında sorduğum birkaç kişi hikayeleri onaylayınca; hoşmuş demekten öteye gidemedim, orası ayrı bir konu. Kalan misafirlerden biri; “Su kesilmişti. Resepsiyonu arayıp suyu kontrol ettirmek istemiştim, aradım ancak ses falan gelmedi. Tekrar aradım, yine telefon açılıp ses gelmedi. Ardından aşağıya inip, durumu anlattım ancak telefonun hiç çalmadığını söylediler” şeklinde bir hikaye anlattı. Gel gelelim bu hikayelerin ne kadar doğru olduğu bilinmez. Hotelin en bilindik hikayelerinden biri diğeri eski bir mülk sahibi Bay Mendez hakkında. Kendisi, kaldığı odanın hemen tepesinde yüksek sesle yürüyen birilerini duyar. Kendisiyle birlikte birkaç kişiyi yanına alarak, odayı araştırmaya gider ancak kimseyi bulamaz. Aradan geçen birkaç yıl sonra özel yemek odasında kapalı olan kapının yanında büyük, karanlık bir figür görür.
Bunların yanında zaman zaman çocuk kahkahaları, atlıların hotelin yakınında duyulduğu ise diğer iddialardan bazılarıdır. Okuduğum ve dinlediğim diğer bir hikaye ise bana ve kız hakkında. Bir Cuma gecesi hotelin bir odasına yerleşiyorlar. Sabaha doğru 2 veya 3 sularında kaldıkları odasının tepesinde birtakım sesler duyan baba, doğal olarak uyanıyor. Bu sesler daha çok yuvarlanma veya sürüklenme sesleri arası gidip geliyor. Resepsiyonu aramaya çalışan baba, ne yazık ki hattın kesik olduğunu anlayınca şikayette bulunuyor. Ertesi gün, resepsiyondaki kadına gece yaşadığı durumu anlatıyor ve hiç kimsenin onunla ilgilenmemesinden dolayı da bayağı kızgın. Ancak kız, ses geldiği söylenen odanın boş olduğunu belirtiyor. Hatta olay, yaklaşık 4 yıl önce olmuş. Olayın üzerine o zamanki görevli olan Jeremy, müşteriye “Julia’nın size verdiği bilgilere dayanarak, yukarıda odanızın üzerinde kimsenin olmadığından eminiz. Hotelin yanında, etrafımızda 800 yıllık bir geçmiş yatıyor. ” şeklinde açıklama da yapmış. Hoş, bu tarz hikayeler paranormal olaylardan çok, diğer ziyaretçilerin oyunları da olabilir. Kim bilir, Hotel belki de gerçekten lanetlidir ya da sahipleri sağlam oyun çeviriyordur.
Her türlü oldukça eski ve bir o kadar da lüks görünen hotele adım attığınız an gıcırdayan tahtalardan tutun, odaların duruşu bile havanızı değiştirebiliyor.