- 48paylaşım
- 47Facebook
- 1Twitter
2016 yılında New York’ta başlayan salgın macerası, Washington DC’de kaldığı yerden devam ediyor. Karşınızda Tom Clancy’s The Division 2 incelemesi.
The Division 2, Massive Studio ve Ubisoft’un hayat verdiği aksiyon shooter oyunlarından biri. Oyunun en önemli özelliği ise açık dünya elementleriyle detaylandırılması ve atmosfer anlamda da Snowdrop teknolojisinin güzelliğinden yararlanması. Hikayemiz ise ilk oyundan 7 ay sonrasını konu alıyor. ABD bir virüs tarafından perişan edilmiş ve toplum çökmüştür. Hayatta kalanlar kendi fikirleriyle öne çıkmaya çalışırken çeşitli eğilimlere sahip gruplar halinde mücadele etmeye başlarlar. Ortaya çıkan kaosu yok etmek ve düzeni sağlamak için son derece uzmanlaşmış Division ajanları harekete geçirilir. Bu ajanlardan biri de biziz.
Yaklaşık 25 saatte ana hikayeyi tamamlayabildiğimiz oyunda, tam her şey sona erdi zannederken daha büyük zorluklarla karşılaşıyoruz. Bu da doğal olarak sürekli gelişmeyi gerektiren bir Division ajanını kontrol ettiğimiz anlamına geliyor.
Ana görevler bittiğinde veya 30. seviyeye ulaştığımızda oyun daha yeni başlıyor ve düşmanların daha zorlu, görevlerin ise daha can yakıcı olduğunu fark ediyorsunuz. Ayrıca oyundaki zindan ve raid mantığını da unutmamak gerek. Seviye 30’u gördükten sonra bize üç farklı her biri kendi yetenek ağacı olan üç benzersiz sınıf uzmanlığının kilidini açıyoruz. Sonrası spoiler olacağı için bu noktayı es geçelim. Bilmeniz gereken, oyunun daha yeni başladığı.
Oynanış kısmında ve grafikte, en önemlisi müzikte her şey leziz görünse bile The Division 2’deki bazı bug’lar keyfinizi kaçabilir. Oyunla ilgili göze çarpan diğer bir sıkıntı ise zırhlar, silahlar ve yetenekler arasındaki dengesizlik. Bu dengesizlik hem iyi, hem de kötü anlamda karakterinize alışma sürecinizi etkileyebiliyor. Tabii ki negatif olarak değerlendirilebilecek en önemli konu, oyun hikayesinin fazla akılda kalıcı olmaması. Yan karakterlerin görevlerde kaybolup gidebiliyor. Eğer sağda solda bulduğunuz notları, ses kayıtlarını, echo’ları gözden kaçırırsanız veya oyunun sunduğu açıklamaları es geçerseniz, ana hikayenin fazla parlamadığını anlayacaksınız.