Bir kez daha oyunlarda yer alan Cyberpunk akımına hoş geldik. Bizim gibi Cyberpunk aşığı masaüstü FRP oyuncuları için bilgisayar oyunları tarihinde az ama öz CP kökenli oyunlar çıkar. Bir System Shock, bir Deus Ex hele ki kendi adını taşıyan Cyberpunk 2077 ile daha nice oyunlarla distopyanın karanlık bulutlarıyla süslenmiş oyunlar her platformda bizlerin içinde yer alan bu hissiyatı güzelce beslemektedir.
Gelelim Watch Dogs incelememize. Hemen konuya girmeden ufak bir bilgilendirme yapacağım. Etrafınızda bu oyun hakkında sayısız kötü cümle kuran, yerden yere vuran, taşa sürtüp kıvılcım çıkartan oyuncular ya da kendini geek zanneden kişiler olabilir. Hadi bunların bir kısmı haklıdır diyelim, geri kalan kitlede her patlayan ya da patladığını zannettiği oyundan sonra içdirenç olarak saplama eğiliminde olan kişileri bir kenara itip oyunu doğrudan deneyimleme yolunu seçmenizi önemle rica ederiz.
Önbilgiyi de verdiğime göre oyuna geçebiliriz. Watch Dogs içerisindeki ana karakterimiz Aiden Pearce bir bilgisayar korsanı (ya bu cümle de ne kadar tuhaf, milletin bilgisayarını bordalıyor sanki diye düşünebilirsiniz ama cidden her şeye burnunu sokabiliyor karakter, “iPhone şarzınız var mı” ya kadar gidebiliyor konu…) ve yaşadığı bir takım olaylar, ailesinde oluşan kayıplardan sonra hafiften bir intikam meleği moduna geçiyor (ne kadar da Ezio Auditore değil mi? Bu cümlelerimi sona saklayacağım) ve böylelikle serüven başlıyor.
Oyun alanımız Chicago Blume Corp. tarafından üretilmiş bir bilgisayar ağı ile örtünmüş durumda. ATM’lerinden köprülerine, trafik lambalarından yeraltı gaz ve su borularına kadar her noktası içinde yaşayan insanların telefonlarına kadar komple bir operasyon ve takip sistemiyle kontrol edilmektedir. Bir nevi GSM operatörlerinin kullandığı büyük veri aktarıcı bloklar benzerleri ile halkın her adımı ana sunuculara aktarılmakta ve kaydedilmektedir. Ana karakterimiz Aiden da bu sistem üzerinde akıllı telefonundaki Profiler isimli uygulama ile birlikte kullandığı diğer arayüzlerle boşluklardan faydalanarak hikayesinin ona yüklemiş olduğu intikam ateşini söndürmek üzere gitmektedir.
Bu kadar giriş yaptıktan sonra sadede gelmekte fayda var. Oyun bir Open World yani açık dünya oyunu. Elinizi kolunuzu sallaya sallaya şehirde serbestçe dolaşabilir, burnunuzu belaya batırabilir ve sonra çeşitli metotlarla sıyrılabilirsiniz. Özellikle Cyberpunk öğelerini barındırması, Hacking ve dolaylı yoldan diğer elementleri de üzerinde tutması, Deus Ex ve Assassin’s Creed benzeri bir yapının sonucu olarak karşımızda durması oyunun ana hikayesini bir kenara bıraktığınızda size şehrin arka sokaklarında türlü türlü pisliklere bulaşabileceğinizin alt bilgisini sunuyor. Çok geniş bir oyun değil Watch Dogs, üstteki cümleden sonra bu oluşmasın kafanızda lakin yine de tatmin edici bir oynanış süresi var. Ana görevleri ve yan görevleri, şehir içi aksiyonları, mini oyunları hatta ve hatta açık dünya şehir yapısına “enfes” yedirilmiş çok oyunculu mod ve görevlerini de topladığınızda size “noluyor orada!” dedirtecek kadar dolu bir oyun. Bir GTA mu? Değil. Niye değil? Çünkü bu oyun Watch Dogs. Her Open World yapıyı tutup GTA’ya vuran fanboyları lütfen görüş alanınızın dışında tutun. Bu oyunda yeteri kadar ter dökerseniz bir çok görevde daha görev mahalline dahi girmeden hack işlemini yapıp görevi tamamlama şansınız var. Size ne kadar çok Deus Ex’in ateş etmeden geçilen bölümlerini anımsattı değil mi?
Açık dünya kavramından devam edelim, yaratılmış Chicago haritası üzerinde 5 farklı bölüme yayılmış çok fazla sayıda ana görevi yan görevi tamamlayabilir, bütün bunlardan sıkıldığınızda spider tank gibi mini oyunlara sardırabilir, insanların özel hayatlarını dikizleyebilir, ctOS kulelerini hackleyerek ana bilgisayarlardan başka dosyalara ulaşabilir, etrafa saçılmış koleksiyon parçalarını toplayarak farklı içerikleri açabilirsiniz. Oyun içerisinde akıllı telefonunuz size her şeyin kapısı açan muhteşem bir cihaz olarak sunuluyor. Aynı Saints Row ve GTA serilerinde olduğu gibi telefon üzerinden çeşitli araba temin durumlarına ulaşabiliyor ve online oyun sistemi dahil bir çok yönlenme için aracı olarak kullanıyorsunuz.
Gelelim oyunun asıl gücü olan Hacking kısmında. Daha doğrusu yetenek ağacı ve oyun içerisine yedirilmiş Watch Dogs konseptine.
Öncelikle klasik RPG kökeninde olduğu gibi bir seviye atlama metodumuz var. Bu size Hacking, Driving, Combat ve Crafted Items başlıkları altında puanlar dağıtabilmenizi ve oynayış mekaniğinizi oturtmanızı sağlıyor. Ufak ufak başladığınız Chicago’da elde ettiğiniz deneyim puanlarınızı bu ağaçlar üzerinde dağıtarak daha da güçlü bir hacker olarak konuya müdahil olabiliyorsunuz. sadece Hack yapmak da yetmiyor, bazen iyi silah kullanmak, bazen fütursuzca olay mahallinden uzaklaşmak gerekebiliyor. Konu hack olunca her yol mübah sayılıyor. Görevlerin işleyişi bakımından size tek bir yol sunulmuyor. Hele ki side mission’larda… Bir konvoy görevindeyseniz eğer, haritayı da iyi biliyorsanız güzargah üzerinde en temiz pusunun atılacağı yerde blackout yaparak (tüm şehrin elektriğini kısadevre ettirip bir süre keserek) konvoyu pusunun ilk adımı ile tanıştırabilirsiniz. Yok ben bodoslama ilerleyeceğim yol kesip araç tarayacağım derseniz eyvallah demekten başka şansımız yok çünkü oyunun tüm güzelliği burada başlıyor. Tüm Chicago’da kameralar her yerde ve sizi değil tüm halkı takip ediyorlar. Siz kamerada kimliği belli olmayan biri olarak turluyorsunuz. Hack yöntemiyle başkalarının telefonlarından ATM hesaplarındaki parayı boşaltabilir ve sonra da gidip en yakın ATM’den zimmetinize geçirebilirsiniz.
Sadece bu olsa yine iyi, milletin özel görüşmelerinden tutunda olası side missionların bir kısmını da telefon görüşmeleri üzerinden yakalayıp enseliyorsunuz. Aynı şekilde olası suç vakalarını da telefonla tesbit edip olay mahallinde kuytu bir kenara çökerek mevzunun gelişmesini bekliyor ve yeteri kadar atik davranırsanız da şipşak diyerek suçu engelleyebiliyorsunuz. Bu ve bunun gibi bir çok side mission oyunun genelini çok daha akılda kalıcı ve eğlenceli hale getiriyor. Bir ufak not daha; olası hacking görevlerinde eğer isterseniz hedef bölgeye dahi girmeye gerek kalmadan doğru açılardan bakarak kameraların birbirine geçişi ile görevi tamamlayabiliyorsunuz. Sanırım bu mevzu oyun tarihinde hiç adam öldürmeden görevi tamamlamayı gerektiren Splinter Cell ve Deus Ex serilerinden sonra bir ilk diyebiliriz.
Oyunda yer alan her kişinin benim bildiğim bir kopyası daha yok! Ben oyun sürem boyunca Chuck Norris ile karşılaştım mesela. herkesin bir hayatı, bir hikayesi ve akışı var. Genelde kenar köşelerde sevişip koklaşan insanların fazlalığını görsem bile oyundaki hayat akışı güzel denecek kıvamda. Pub’larda olaylar oluyor muhabbetler dönüyor, ana haber bültenlerinde kimi zaman olaylardan bahsediliyor, sizin yarattığınız olaylar diyelim.
Yavaş yavaş teknik konulara dönelim. Watch Dogs mu daha güzel GTA mı? Eheh, hiçbiri. Yukarıda da dediğim gibi Watch Dogs değişik bir kurgu üzerine oturtulmuş, görsel açıdan istenen noktaya gelemeyen (bu konuda Nvidia’nın görsel teknolojileri ile desteklendiğindeki halini değil toplamını kaale alırsak) bir oyun. Biraz düzeltilmesi gereken bir oynanışa sahip. Onun haricinde görsel kalitesi var ama yok. Bir tuhaf, 14GB’lık bir oyuna göre fena değil ama daha üzerinde çalışılması gereken bir yapıda. İyi bir donanıma sahip olmadan aklınızdan bile geçirmeyin oynamayı.
Oyunun bu güne kadar beni oyunlar arasında en dumura uğratan kısmına geliyoruz; Online görevler!
Klasik oyun yapısında Online için 2 tuşa basıp menü değiştirmeyi, ekranlar arasında geçiş yapmayı çok görmüşsünüzdür. Önceki Assassin’s Creed oyunlarında da böyle idi mesela. İlk defa denedikleri bir sistem olduğunu düşündüğüm bir yapı var şuan Ubisoft’un elinde. Siz Hacker’sınız ve etrafı Hack’liyorsunuz. Güzel. Aynı oranda dışa da açıksınız. Sizi de hackleme çalışabiliyorlar, görev icabı bir anda telefonunuza mesaj geliyor ve online göreve hazır olup olmadığınız soruluyor. Evet dediğiniz anda da eşleştirme yapılıyor ve mevzu başlıyor. Senaryolara göre kimi zaman kaçan kimi zaman da kovalayan oluyorsunuz. Zaman zaman da saklanan. Rakibin sizi bulup telefonunuza sızmaya çalışma süreci başladığında bir bar dolmaya başlıyor ve o süreçte belli bir alanda yer alan rakibinizi bulmaya çalışyıorsunuz. Telefonunuzu ona tutup “şu mu acaba” seansını geçtikten sonra kovalamaca faslı başlıyor. silahlar çekiliyor ateşler ediliyor bu süreçte mevzu başlıyor. Olayın sonunda kazanan ve kaybeden bir şeyler kazanıp kaybediyor. şehir içerisinde belli bir raconunuz var. Nam salıyorsunuz etrafa, ve kaybettikçe de ününüz de düşüyor. Dün “saç tokasından baz istasyonu bozan” denirken 1-2 gün sonra kapısı açık kamyonu bile çalamıyora kadar gidebiliyor konu. Böyle de keyifli bir yepı olmuş ve bu yapının da getirisi olarak online görevlerde seviye atladıkça ayrıca bonuslar kazanıyorsunuz.
Peki ya oyun içi mekanikleri? Sağa sola koşturmak ya da araçla hareket etmek ilk başta alışması zor. Hele ki GTA, Saints Row ya da Sleeping Dogs oynamış biri için biraz tuhaf gelebilir lakin alışınca çok fena işler yapıyorsunuz. Özellikle Gadget olarak ortaya çıkan Crafted Items mahsülleri ile çok yönlü değişik oynanışlar sergileyebiliyorsunuz. Ama bazı hataları da var ki, affınıza sığınarak YUH! dediğim bile oldu. Arkadaş gece araba farında nasıl gölgesi olmaz objelerin… Peki bu kötü mevzular oynanışa engel mi? Hayır. Keyifli bir senaryo ürünü uzunca süre bekletilmiş, keşke GTA’ya kafa tutmak gibi reklam politikası izlemeyen bir ürün olsaydın diyeceğimiz bir oyun Watch Dogs. Playstore üzerinden temin edip keyifle oynayacağınız Watch Dogs vereceğiniz paranın hakkını “başka oyunlarla kıyaslamadığınız sürece” size geri kazandırabilecek iyi bir yapım.