Oyunlarda seriler biz oyuncular için güzel ama inovasyon açısından risklidir. Çok fazla hayranı olan serilerde, yıllar geçtikte yaratıcılık veya yeni mekanikler denemeye çok yer kalmayabilir. Mesela çok sevilen bir seriyi karadan alıp denizlere götürürseniz, sırf bu yüzden bile oyunun güzel olduğunun bir önemi kalmaz.
Immortals Fenyx Rising ise Ubisoft’un diğer serilerde aklında kalan her şeyi denemesine izin verebilecek yepyeni bir deney alanı. İlk testler ise oldukça başarılı.
Yüce Zeus, Koca Zeus
Hikayemiz Zeus’un, tatsız bazı olaylar (!) sebebiyle dağa zincirlediği Prometheus’a gitmesiyle başlıyor: Titanların canavarı Typhon, Zeus ile girdiği savaşta kaybetmiş ve dağ altında zincirlenmiştir, ancak sonrasında serbest kalınca, bütün Tanrıları saf dışı bırakmış, güçlerini de onlardan ayırmıştır. Bu noktada Prometheus’a yardım istemeye giden Zeus, kurtarıcısı atfedilen Fenyx’in hikayesini dinlemeye (ve yer yer sabote etmeye) başlarken, biz de oyuna başlıyoruz.
Oyunun sanat yönetimine şapka çıkararak başlayayım. Bu kadar epik bir hikayeyi, epikliğinden bir şey kaybetmeden bu denli çizgi roman anlatmak maharet ister. Örneğin, Zeus hikaye boyunca komedi unsuru taşıyor ancak güçlerinden şüphe etmiyorsunuz. Karakterlerin hepsi, çok güzel resmedilmesinin dışında, diyalog olarak da oldukça uğraşılmış, “seven zaten oynar” denip bırakılabilirmiş, ama yapılmamış. Bunun dışında ortamlar, atmosfer oldukça güzel. Kendi başına yaşayan bir doğa yok tabii ki ama geçer seviyede beklentinizi karşılıyor. Burada tek eksiyi animasyonların çok eğreti durmasına verebiliriz. Anlatım da, hikaye de güzel giderken karakterin yapay tepkiler vermesi o tempoyu düşürmekle beraber kötü de görünüyor.
Ares Bize Gelsin Çok Güçlü Oldunuz
Bu şahane atmosferde yer alan mekaniklerden ilki stamina, ikincisi ise sağlık barımız. Yaptığımız her ekstra hareketin (süzülmek, çift zıplamak vs.) genelde stamina barından yemesi, özellikle başlarda sizi oldukça zor durumlarda bırakıyor. Stamina barı bitince çoğu hareketiniz kısıtlandığı için çok hızlı şekilde ölebiliyorsunuz. Çoğu durumda stamina bittiği için çok zor durumda kaldığım oldu. Peki bunlar geliştirilmiyor mu? Geliştiriliyor elbet.
Oyunda sağdan soldan toplanacak çok şey var. Öncelikle her biri ayrı birer bulmaca veya bulmacalar bütünü olan Vault’lar var. Buradan hem eşya hem de Zeus’un şimşeğini elde edebiliyoruz. Daha sonrasında ise çeşitli noktalara konmuş Ambrosia’lar, Charon’un sikkeleri, çiçekler, nar, mantar derken bir anda sonsuz cenneti sömürüyor gibi görünsek de durum öyle değil. Bu kadar çok toplanabilir eşya ile kendimizi geliştirebiliyor, yeni şeyler satın alabiliyor veya sadece birkaç çiçek ile güçlü iksirler yapabiliyoruz.
Bunca şeyi nasıl bulacağımız konusu ise biraz kolaya kaçılmış bir çözüme sahip. Karakterimizin uzaktaki şeyleri görme yetisi var ve bunun mesafesi tahmin ettiğinizden biraz daha uzun. Uzakta, duvar arkasında, yer altında ve içinde olan şeyleri, eğer mesafesi yeterse ve imleciniz yeterince yakınsa haritada görünecek şekilde belli edebiliyorsunuz. Kimse toplayamadıktan sonra onca şeyin ne anlamı var değil mi?
Oyunun bütün bu toplama-çözme-dövüşme döngüsünde çoğunlukla birilerini dövmek bir şeyleri çözse de, bir amaca hizmet etmiyorsa çok uğraşmanın anlamı olmayabiliyor. Çünkü oyunda bir seviye sistemi yok, geliştirmeler var. Buna çözüm olarak bazı yerler geliştirmeleriniz eksik ise çok zor geliyor (ya da erişilemiyor), ancak oyun genel olarak kolay olmaya çalışmıyor. Hatta oyunun en radikal kararlarından biri de bu olabilir. Bütün bu tatlılık içinde süregelen kaosu yönlendirmeniz için size pek yardımcı olmuyor, bunu siz kendiniz başarıyorsunuz. İşin ilginç yanı, bu, eğer yapabiliyorsanız size çok iyi bir tatmin imkanı sağlıyor. Dövüşlerde rakibinize doğru zamanda karşı saldırı yapmak, biraz önce geliştirdiğiniz yeteneğin işe yaradığını görmek veya sadece çevrenizi kullanarak imkansız görünen bir savaşı kazanmak, Fenyx kılıcını tepeye kaldırırken “oh be!” dedirtiyor.
Tanrıların Gardolabı
Büyük abisi Assassin’s Creed gibi bir envanter sistemine sahip olan oyunda kozmetik öğeler oldukça çeşitli. Görselliği önemsiyorsanız bu kısım da yine düşünülmüş. Sürekli daha iyisini bulduğunuz şeyler yerine, çeşitli bonuslar veren setler tasarlanmış ve eklenmiş. Her bir eşyayı sağdan soldan açtığımız sandıklardan elde edebildiğimiz gibi, Hermes’ten parasını bastırarak veya bazı görevlerden de ödül olarak alabiliyoruz.
Oyun boyunca Yunan Mitolojisi’nde yer alan çeşitli Tanrılar ile sadece diyaloğa girmiyoruz. Onların kutsal eşyalarını kullanma lüksüne erişiyoruz. Tanrıların eşyalarını ödünç aldığımız gibi bir de onlar için yaptığımız şeylerin karşılığı olarak İngilizce’de ‘blessing’, Türkçe’de ‘hayır duası’ denen (İngilizcesi daha epik evet) bazı özel güçlere de sahip olabiliyoruz.
Oyun bu kadar güzelliği bize gösterirken, performans açısından da geri kalmıyor, doğası gereği “ben tek siz hepiniz” durumlarında hiç problem yaşatmadı. Bu da, bahsettiğim konudaki dersin iyi çalışıldığını gösteriyor.
Bu mini seri midir, devamı gelir mi bilinmez ancak geneli başarılı bir deneyin, ilerleyen dönemlerde ciddi tecrübeler olarak karşımıza çıkması mümkün.