İnceleme

The Inpatient PS VR İnceleme

0

Until Dawn ne güzel oyundu… Senaryosu sağ gösterip sol vuran ve bir şekilde herkesi korkutmayı başaran detaylarla süslüydü. Yapımcı firma Supermassive Games boş durmayıp üzerine bir de Until Dawn: Rush of Blood ile tatlımızı ayağımıza kadar getirmişti. PlayStation VR’ın nimetlerinden yararlanan Rush of Blood, adının anlamını oyuncuya sunarak, kanımızı kaynatan heyecanıyla öne çıkıyordu. Bu sefer Until Dawn’a çeşitli göndermeler yapmaktan geri kalmayan PS VR oyunu The Inpatient ile beraberiz.

Bazı Yalanlar İnanmak İçin Vardır

Nerede olduğumuzu bilmeden kendimizi tekerlikli sandalyede bağlı bulduğumuz oyunun başlangıç hikayesi, Until Dawn gibi kelebek etkisine sırtını yaslıyor. Bu da minicik değişikliklerin, oyundaki tüm hikayeyi değiştirdiği anlamına geliyor. Hoş, türü korku olan oyunlarda eğer “benim gibi” birçok detaydan ürken biriyseniz, pek de kelebek etkisi umurunuzda olmaz. Çünkü bizim gibi titrek oyuncuların amacı: hayatta kalmaktır. Hikayemiz bizi Until Dawn’dan tam 60 yıl öncesine 1952 yılına götürüyor. Tıbbi merkez olan Blackwood Pines Sanatoryumu’nda kapana kısılmış durumdayız ve neden buradayız, kimiz hiçbir bilgimiz yok. Oyun boyunca Until Dawn’dan tanıdığımız bir doktor tarafından sorguya çekiliyoruz. Sanitoryum’da günlük hayatımızdan biraz deneyimlediğimiz, farklı karakterlerle etkileşim kurarken, korkunç kabuslarla uğraşıyor ve kimliğimizi ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Elbette, sanitoryumun diğer sakinleri de ölümcül tehlikede.

Yaramazlık yapmak yok, her şey sınırlı

Kimliğimizi keşfetmeye çalışabilmek demek, tamamen özgür olduğumuz anlamına gelmiyor. Oyun, belli noktalarda bizi kenara sıkıştırıyor ve her yeri gezmemize izin vermiyor. Bazı noktalarda dizi izlermiş gibi ara sahnelere geçiş yapıyoruz. Oyundaki kötü kısımlardan biri etkileşimimizin oldukça kısıtlı olması. Bunun, muhtemelen VR kısmının hala gelişim sürecinde olmasına bağlıyorum ve oyunda, tek tuşa basıyor, arada sırada kapı düğmesini çevirebiliyor, belli nesneleri toplayabiliyoruz. İncelediğimiz bazı nesneler, hafızamızdaki bir yapboz parçasını tetikleyebiliyor. Ek olarak oyundaki diğer karakterler bizimle etkileşime geçebilirken, biz genelde amip gibi kalıyoruz.

Ölüme açılan kapı

Resident Evil 7’yi bilmeyeniniz yoktur. Burada değinmeye çalıştığım konu The Inpatient, RE7 kıvamında daha çok macera, hayatta kalma türü olarak öne çıkıyor. Her sahne geçişi, aldığımız eylemler veya seçimlerimiz genel hikayenin nasıl oynandığını belirliyor.

Oyundaki en önemli detay, seçimleriniz ve eylemlerinizin çok net etkilere sahip olması. Bu da karakterlerin, kararlarımızın nasıl oluştuğuna bağlı olarak kelimenin tam anlamıyla yaşamakta ya da ölmekteler. Herhangi bir etki yapmayanlar, yaptığımıza ve söylemimize dayalı davranışlarını ve görüşlerini değiştirmekteler ancak bu, Telltale Games’in oyunlarında olduğu gibi değil de Supermassive’in Kelebek Etkisi imzasını taşıyor. Hatta bazı noktalarda kendimizden bile şüphe duymaya başladığımız zamanlar oluyor.

Until Dawn’a alıştıysanız, bu oyunun bazı detayları size hiç mantıklı gelmeyecektir ve doğal olarak hikayesi de doyurmayacaktır. Until Dawn, daha sinematik korkuyla süslü. The Inpatient ise daha masalsı bir korku. Derinlere inip daha fazlasını öğrenmeye çalışmak yerine, karanlık bir masalın ani korkuyla süslü sahnelerini deneyimliyoruz.

Olumsuzluklar bitmiyor

The Inpatient, birçok anlamda oyuncuya istediğini veriyor. Hikaye, belli noktalarda zayıf kalmış fakat gizem kısmındaki geçişler, şaşırtıcı derecede etkili. Until Dawn ve Hidden Agenda (PlayLink) gibi süper ikilinin ardından PSVR oyunu biraz hayal kırıklığı yaşatmış gibi duruyor. The Inpatient, PSVR oyunundan çok PS3 konsoluna ait.

Oyunda, kontroller namına ciddi sıkıntılar mevcut. DualShock 4’te nesneleri elimizle idare etmek için kullanılan hareket kontrolleri ve sol-sağ tetikleyiciler ile bir çubuk bizi ileriye doğru hareket ettiriyor. Bu da birazcık mide bulantısına neden oluyor. Dar bir kapıdan geçemeyeceğinizde veya ufak bir kağıt parçasını dahi tutamadığınızda çileden çıkacağınızdan eminim.

Benim size tavsiyem, iki Move kumanda ile bu oyunu oynayın. Bir Move kontrolörü, Move butonu basılı iken diğeri bakış açınızı değiştirirken ileri hareketi gerçekleştiriliyor. Bu da sanal ellerin hareket ettirilmesine ihtiyaç duyduğumuzda, iki hareket denetleyicisi daha kesin şekilde yapmamıza izin veriyor.

Oyunla ilgili asıl en büyük sıkıntı ne biliyor musunuz? Çok ama çok kısa sürmesi ve ani korku olaylarının aşırılığı. VR oyunlarının kısalığından asla şikayetçi olmadım zira insanın gözü, midesi veya herhangi bir organı 1-2 saat ardından kendini bırakabiliyor. Ancak 119 TL, 2-3 saatlik bir VR oyunu için fazla. Biraz daha keşfetmek, yeni anılar bulmak ve farklı sonuçlar almak için oyun, tekrar oynamaya değer. Tabii geçiş sahneleri ve durum değişiklikleri ile oynanan sahneleri görmek eğlenceli olsa da tekrar tekrar aynı şeyleri yapmak isteyeceğiniz aşikar.

Kısacası The Inpatient, ilginç bir VR deneyimi sunuyor. Sürükleyici ve ürpertici hikayesi, türünü sevenler için oldukça başarılı. Gönül isterdi ki oyun, daha fazla etkileşime geçip, oynanış kısmını öne çıkartabilsin.

Okami HD İnceleme

Ceyda Doğan Karaş
86 doğumlu. Evli, mutlu, Tauren'li. Star Wars, Doctor Who, Yu-Gi-Oh ve Blizzard delisi. 93'ten beri video oyunlarıyla fazla uğraşıyor ve hayatı onların üzerine şekilleniyor. Korku, macera, psikoloji kitap ve animelerine bayılıyor. Koyu Beşiktaş taraftarı ve cosplay organizatörü. Ayrıca cosplay, vazgeçemediği hobilerinden sadece birisi.

NVIDIA, OMEN by HP ve Blizzard’ın Overwatch Turnuvası Sonuçlandı

Previous article

Overwatch Ligi Favorisi Seoul Dynasty, Razer Team’e Katıldı

Next article

You may also like

More in İnceleme