- 65paylaşım
- 61Facebook
- 4Twitter
“O” geri döndü! *Pennywise kıkırdaması*. Stephen King konusunda beni tanıyanlar bilirler, delisiyim. Kitaplarına aşığım, yarattığı evrenlerin hastasıyım ve ilginç derecede her hikayenin, başka bir King yapımına bağlanmasına ekstra bayılırım. King’in muhtemelen Kara Kule kitabından sonra en çok beğendiğim ismi Pennywise Dans eden Palyaço. “O” adıyla basılan ve ilk olarak “kısmen” sayfa azlığına rağmen milyonlarca satan kitap, birkaç yıl sonra daha kalın (1061 sayfa) ve detaylı haliyle yeniden okurlarla buluşmuştu. Açıkçası, son kitaptaki betimlemeler aklıma geldikçe *titrer* tüylerim diken diken olur. O, genel olarak bakıldığında o kadar korkunç bir kitap değil aslında. “Hadi len oradan!” dediğinizi duyar gibiyim. Gerçekten değil. Kitabın olayı, insanı tribe sokması. Yavaş yavaş gerip, korkuyu veriyor damarınıza. Sonra bir bakmışsınız, en büyük korkunuzla yüzleşmek zorunda kalmışsınız. Hoş, genelde öyle yüzleşmek falan yalan. Ben olsam ayaklar popoya vururmışçasına kaçardım, yüzleşmek falan hiç uğraşamam kardeş. Çok geyik yaptık, konudan uzaklaşmayalım.
15 Eylül‘de vizyona girecek olan “It/O”, izleyiciyi derinlemesine etkilerken, bir dakika bile sıkılmamıza izin vermiyor. Filmin dünyasında o kadar kolay kapana sıkışıyoruz ki kimi zaman palyaço fobisi olanların neler hissettiğini az çok anlıyor hale geliyoruz.
Hikaye
Film Maine’in Derry kasabasında yaşayan, kendilerini “Kaybedenler Kulübü” olarak adlandıran, toplumdan dışlanmış yedi gencin hikayesini anlatıyor. Bu gençlerden her biri o ya da bu nedenle soyutlanmıştır; her biri yerel zorba sürüsünün hedefidir ve hepsi içsel korkularının, yalnızca O olarak adlandırabildikleri, antik çağlardan bugüne gelmiş, şekil değiştiren bir yırtıcı tarafından vücut bulmuş hâlini görmüşlerdir. Derry kasabası, var olduğundan beri, bu varlığın avlanma alanı olmuştur. Her 27 yılda bir seçtiği avların, yani Derry çocuklarının korkularından beslenmek için kanalizasyondan çıkıp gelir. Dehşet ve heyecan dolu yaz mevsiminde bir araya gelen Kaybedenler, kendi korkularını yenmek ve yağmurlu bir günde (peşinden koştuğu kağıttan kayığı rögardan aşağı düşüp Palyaço Pennywise’ın eline geçen) küçük bir çocukla başlayan yeni bir öldürme döngüsünü durdurmak için birbirlerine kenetlenirler. Bu sırada arkadaşlıklarını bile sorgulamaya teşvik edilen Kaybedilenler, O’nu yenmek için ellerinden geleni yapmaya çalışırlar.
Teknik bilgiler ve oyuncu kadrosu
“IT/O” filminin başrolünü hikayenin merkezindeki kötü varlık Pennywise’ı canlandıran Bill Skarsgård (“Allegiant”, TV dizisi “Hemlock Grove”) üstlendi. Ona genç oyunculardan oluşan bir kadro eşlik etti: Jaeden Lieberher (“Midnight Special”), Jeremy Ray Taylor (“Alvin and the Chipmunks: The Road Chip”), Sophia Lillis (“37”), Finn Wolfhard (TV dizisi “Stranger Things”), Wyatt Oleff (“Guardians of the Galaxy”), Chosen Jacobs (yakında gösterime girecek olan “Cops and Robbers”), Jack Dylan Grazer (“Tales of Halloween”), Nicholas Hamilton (“Captain Fantastic”) ve sinemaya bu filmle adım atan Jackson Robert Scott. Yayımlanan haberlere göre Bill Skarsgård, Pennywise karakteriyle o kadar bütünleşmiş ki film aşamasında sürekli kabuslar görüyormuş…
Andy Muschietti, King’in romanına dayanan filmi yönetirken Chase Palmer, Cary Fukunaga ve Gary Dauberman’in senaryosundan yararlandı. Filmin yapımcılığını Roy Lee, Dan Lin, Seth Grahame-Smith, David Katzenberg ve Barbara Muschietti; yönetici yapımcılığını ise Dave Neustadter, Walter Hamada, Richard Brener, Toby Emmerich, Marty P. Ewing, Doug Davison, Jon Silk ve Niija Kuykendall üstlendi.
Filmin kamera arkası yaratıcı ekibi; görüntü yönetmeni Chung-Hoon Chung (“Me and Earl and the Dying Girl”, “Oldboy”), yapım tasarımcısı Claude Paré (“Rise of the Planet of the Apes”), kurgu ustası Jason Ballantine (“Mad Max: Fury Road”) ve kostüm tasarımcısı Janie Bryant’tan (TV dizisi “Mad Men”) oluşuyor. Filmin müziği Benjamin Wallfisch’in (“Annabelle: Creation”) imzasını taşıyor.
Biraz da buraya gönderme yapalım, belki şurada mutlu bir çocuk vardır
King’in kitaplardan hayat bulan filmlerinin çoğu, genelde başka yapımlarına da göndermeler içerir. Bu göndermeler, kimi zaman bir posterle, kimi zaman o yıla ait popüler bir oyunla veya kitapla, kimi zaman ise sözle öne çıkar. Her göndermenin, farklı bir amacı vardır ve zamanla King, tıpkı okurları gibi izleyenlerin de kendi yapımları hakkında saatlerce konuşmasını ister. Bu yüzden Kara Kule filmini birçok kişi anlamamış ve bazıları da yeterli bulamamıştır.
Konumuz hazır Pennywise’a (Bob Gray olarak da bilinir) dayanmışken, kendisinin ne kadar iğrenç bir yaratık olduğundan bahsedelim. Pennywise, palyaço içinden çıkan basit bir yaratıktan “çok” daha fazlası. Yaşı bilinmiyor ve zamanın başlangıcından beri var olduğu iddia ediliyor. Henüz kitabı okumayanlar için spoiler olmaması adına güncel hali hakkında bilgi vermeye niyetim yok. Belki biraz tuhaf gelecek ancak birçok betimlemede O, uzaylıdır. Gerçek görünüşünü insanlar algılayamaz ve “şekil değiştiren” olarak da bilinir. İsimleri arasında Pennywise Dans Eden Palyaço, Bob Gray, Dünyaların Yiyicisi gibi betimlemelere sahiptir. Pennywise’ın “en özel” olmasının nedeni King’in diğer romanlarında da yer almasıdır. Ayrıca Pennywise’ın çocukların üzerine aniden atılıp, onları yememesinin nedeni ise “korkmuş et” sevmesi. Yani, çocukların korkularıyla besleniyor ve onların etlerinin bu şekilde, daha lezzetli olduğuna inanıyor. Sadece çocukların peşinde olmasının nedeni ise onların masum olması ve daha kolay korkmasına bağlıyor.
Pennywise, ilüzyonlar yaratabilir, görünmez olabilir, kendini yenileyebilir, ışınlanabilir, bitkilere sadece dokunmasıyla onları öldürebilir, akla gelebilecek “her şeyin” şeklini alabilir, farklı kokular ve sesler yayabilir, telekinezi ile çeşitli eşyaları hareket ettirebilir ve ışığı kontrol edebilir, hatta havayı kontrol edip güçlü fırtınalar çıkarabilir. Gördüğümüz gibi Pennywise, bayağı korkulabilecek bir palyaço aslında ve King, bu güçleri kitabında betimlerken işini oldukça iyi gerçekleştiriyor. Filmde ise bu güçlerin bir kısmına şahit olabiliyoruz ve üstelik bunu, IMAX teknolojiyle izlerseniz, vay halinize desem yeterlidir. Pennywise’ın asıl olayı şekil değiştirebilmesi ve bu konuda daha önce mini dizisinde, sık sık farklı yüzlerine denk gelmiştik. Filmde de benzer bir durum söz konusu. Çocukları olabildiğince korkutan ve onların “korkmuş etinin” tadına varabilmek için güçlerinin sınırlarını zorlayan Pennywise’ı görmeye alışın çünkü kendisinin ikinci filmi de vizyona girecek.
Sıradan bir korkudan daha fazlası
Birçoğunuz bu filmi, 1990 yapımıyla kıyaslayacak. Bu kıyaslama çok normal ve açıkçası 2017 yapımlı “O” filmi günümüzün en sağlam “remake”lerinden biri. Tabii unutmamak gerek ki aslında bu film tam anlamıyla bitmiyor. Bu kısım spoiler niteliğinde olacağı için sona saklıyorum. Şimdilik işin diğer inceliklerini yazmak daha mantıklı. O, izleyiciyi korkutmaktan çok germeyi başaran ve makyaj, oyunculuk konusunda mükemmel iş yapan filmlerden. Filmin beğenilmesinin nedeni sadece oyunculukla sınırlı değil elbette. Kitabı okuyanlar Pennywise’ı gerçekten hayattaymış gibi hissedecekler ve ister istemez bu durum, bayağı irkilmenize yol açacak. Kısacası, gerek müzikleri, gerekse minik oyuncuların başarısı ve King’in kitabına oldukça sağdık kalışı O filmini, yeterince etkileyici kılıyor. Eksileri yok değil. Bunlardan ilki, çocuk karakterlerin arasındaki ilişkinin kitaptakinden daha az betimlenmesi ancak bu kısmı, muhtemelen ikinci filmde göreceğiz (ay lütfen çıksın!). Olaylar, biraz hızlı gelişiyor ve kimi zaman “alt tarafı çocuk bunlar, ne yapabilirler ki” derken, O’nun aslında farklı bir gücünü daha keşfediyoruz. 2 saat 15 dakika süren filmde, zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacak ve devamı için muhtemelen sabırsızlanacaksınız. Dayanamayanlar, kendilerini kitaba saracak. Şimdilik spoilersız kısım bu kadarla sınırlı kalsın. İzleyin, ardından muhabbetini çevirelim. İyi seyirler!
Burası spoiler (kitabı okuyanlar için değil)
İzleyeceğiniz film, henüz birinci bölüm. Filmi sonuna kadar beklediğinizde, sadece Pennywise’ın o sevimli gülmesini duyacaksınız o kadar. Bunun yanında Stephen King, resmi Facebook sayfasından da filmin ikincisinin olacağı ile ilgili birkaç ipucu verdi bile. Ek olarak kitabı okuyanlar bilirler ki, miniklerimiz büyümüş halleriyle O ile kapışırlar ve daha çok flashback (geriye dönüş) yaşayarak, küçükken yaşadıklarını betimlerler. Kimi zaman günümüze, kimi zaman geçmişse döneriz; bu sırada da korkular tekrar ve tekrar gün yüzüne çıkar. Hatta bazı noktalarda kitap, o kadar kafa karıştırır ki bir önceki bölümü okuyarak, olaylar örgüsünü sağlama almak istersiniz. Bu kısım filmde hiç yok. Sadece sona doğru, çocukların aralarında bir konuşma geçiyor, böylece az çok filmin devamının geleceği belli oluyor.
O, şekil değiştirme kısmında daha çok palyaço fiziğini koruyor. Genelde vücudundaki belli noktaları şekil değiştiriyor veya çocukları yemek istediğinde (fragmanı izlediyseniz görmüşsünüzdür) ağzını kocaman açıp, çirkin dişlerini görüyoruz. Film, korku kısmında ise korkudan çok izleyiciyi titretmeye odaklanıyor. O, korkutucu değil ancak gerçekten rahatsız edici. Fragmanlardaki gibi sık sık çocukların üzerine atladığını görüyoruz ancak bu kısımda korkuyu değil de sanki bir avcının avına atlarmışçasına vahşiliğine tanık oluyoruz. Bu noktada film, gerçekten etkileyici olmuş. Ek olarak filmde çocukları sık sık rahatsız eden Henry Bowers ve ekibi, filmde biraz daha farklı sonlara sahipler. Henry Bowers’ın başına gelenler belli ancak diğer ekipten pek haber alamıyoruz. Ek olarak Henry’nin sonu, kitapta ve filmde farklı betimlenmiş. Tabii her şekilde henüz Henry’nin kaderi hakkında filme dayalı olarak hiçbir şey bilmiyoruz. Bütün bunların yanında filmin sonuna doğru Pennywise ile karşı karşıya gelen çocuklar, tek tek korkularıyla yüzleşirken araya çaktırmadan iliştirilen Universal Monsters göndermesi de pek hoştu.
Bütün grubun O ile ilk karşılaşmasının ardından dağılacağını biliyoruz. Mike ise Derry kasabasında yaşamaya devam edecek. 27 yıl sonra Kaybedenler Kulübü Mike sayesinde, Pennywise yüzünden bir araya gelecek. Umuyorum gelecek O filmlerinde, Pennywise’ı yenmek için ise çok derin ve karanlık yerlere gideceğiz. Pennywise ‘ın arkasında yatan o kadar büyük bir evren var ki yazmakla bitmez. Kitabı tekrar okuyup, iyice irdelemek şart. En basit örnek Pennywise, yaratıklarla dolu karanlık bir boyuta ait. En büyük düşmanı ise o boyutu yaratan devasa bir kaplumbağa Maturin (ayrıca kendisi Kara Kule’nin 11 gardiyanından biri). Microverse adı verilen pek çok evrenin bulunduğu bir düzlemde yaşayan Pennywise’ın “Ölüm Işıkları” olarak geçen bir düzlemden geldiği rivayet edilir. Kaplumbağa ve Pennywise varoluştan (Big Bang) bu yana ebedi düşmanlardır. Yani birisi yaratıcı diğeri ise yok edicidir.
Yönetmen Andy Muschietti hakkında yazılanlar doğruysa, bir sonraki O filmlerinde karanlık boyuttaki diğer yaratıkları görebileceğiz!
Ben yazmaktan bıkmam, siz de okumaktan. En güzeli film vizyona girsin, sonrasında kaldığımız yerden devam ederiz.