İnceleme

Sekiro: Shadows Die Twice İnceleme

0

FromSoftware‘in “zorlu oyunlar” silsilesine dahil olan Sekiro: Shadows Die Twice, farklı konsepti ve inanılmaz manzara detaylarıyla süslü bir güzellik olarak çıkıyor karşımıza.

Zor oyun konusu herkes için farklıdır. Kimisi hack&slash kafasındaki zorlukları sever, bazısı da bulmacaların içinde kaybolmayı ister. Sonuç odaklı hepsinden az biraz olsun, sinirden kudurayım derseniz o zaman Dark Souls ismi size göredir. Sabrınızın sınırlarını zorlamak isterseniz, adres belli. Ancak bizim konumuz Dark Souls, Bloodborne veya Demon’s Souls değil tabii ki. Her ne kadar birçok oyuncu dostumuz Sekiro: Shadows Die Twice’ın “daha zorlu” olduğunu düşünse bile, genel anlamda Bloodborne’dan daha kolay ya da en azından o konsepte ayak uydurmaya alışanlar için daha oynanabilir düşüncesindeyim.

Sekiro: Shadows Die Twice Hikaye

Japonya, 16. yüzyılın sonlarından kalma Sengoku’nun fantastik bir versiyonunda yer alan karakterimiz, kolunu genç bir lordu korumaya çalışırken kaybettikten sonra ölüme terk edilmiş bir shinobidir. Uyandıktan sonra kolumuz, bizi “tek kollu kurt” adını veren yaşlı bir Budist tarafından protezle değiştirilir. Buradan, ele geçirilen lordu kurtarmak ve düşmanınızla yüzleşmek için bir yolculuğa çıkarız.

Oyunda ilerledikçe hikayenin açıldığını fark ediyor ve farklı alanlara yöneldiğimizde de güzellikleri keşfedebiliyoruz. Karmaşık notlar veya Souls oyunlarından aşina olduğumuz bilinmezliklerin arkasında gizlenmiş kapıların anahtarlarını bulmak yerine, önümüze serilmiş uzak doğu atmosferinin tadını çıkartıyoruz. Bu anlamda Sekiro: Shadows Die Twice, oldukça açıklayıcı olmasıyla öne çıkıyor.

Sekiro: Shadows Die Twice Oynanış

Sekiro: Shadows Die Twice, tanıdık FromSoftware aksiyon oyunu gibi hissediyor olsa da, savaşlar dahil olmak üzere pek çok sisteminde değişiklikler barındırıyor.

Kılıcımız, birincil kurtarıcılarımızdan biri, saldırıları başlatır ve ayrıca kendimizi ilerleyen düşmanlardan korumak için kullanırız. Oyun, kılıç savaşı sanatını edasıyla ilerliyor ve saldırdığımız düşmanlara kimi zaman yakın olmamızı gerektiriyor. En önemlisi ise ortada “stamina” bar diye bir şey yok. Bu da birçok oyuncuyu mutlu eden gelişmelerden biri.

Birinin duruş barı maksimum seviyeye ulaştığında, o zaman şaşırtma taktiği yapabilir ve düşmanları büyük miktarda hasara neden olan ölümcül bir saldırıya açık bırakabiliriz.

Oyunda kılıcı tutuşumuz ve duruşumuz, hayatta kalmamızı etkileyen temeller. Duruşumuzun etkilenmesinin birkaç yolu var. Bunlardan biri, düşman saldırılarını engellemek veya başarılı isabet alabilmek. Tabii sayaç kısmı yavaşça azalacağından saldırıyı devam ettirmek gerekli. Alternatif olarak, bunu biraz daha çabuk dolduracak olan şey ise bloğumuzu doğru şekilde zamanlamak veya doğru beceri ile tehlikeli bir saldırıya karşı koymak.

Genel anlamda yakın ve dikkatli teknikle dövüşe odaklansa bile gizlilik, Sekiro: Shadows Die Twice’ın temellerinden biri. Açık dünya elementlerinin etkisine kolayca kapılmak mümkün ve bu durumda serbest alanda dikkatli olmak gerekiyor. Ne de olsa biz bir ninjayız. Kendimizi yüksek yerlere çıkarabilir, uzun otların arasından sıyrılıp eğer fark edilmezsek düşmanın arkasına gizlice girip yıkıcı bir “backstab” ile vurabiliriz. Bloodborne veya Dark Souls’un aksine dövüştüğümüz mekanlar çok daha geniş ve boss’lar da farklı aşamalara sahipler. Hatta bazı mini boss’lar da buna dahil. Sonraki aşamaya geçebilmek için ise çokça çalışmamız gerekebiliyor.

Tehlikeli açık saldırılar oldukça güçlü ve çok fazla hasara neden oluyor. Bunlardan biri geldiğinde ekranda bilgilendiriyoruz ve o anda ne yapacağımıza hızlıca karar vermemiz gerekiyor.

Karşılaşmalarda mücadelemiz asla kolay kolay sona ermiyor ve geri çekilmeye bırakılamıyoruz. Bunun nedeni ise bolca hırslanmamız ve tabii ki “zorlu” da olsa düşmanı yok etme isteğimiz. Zaten halihazırda bu tarz oyunlara alışıksanız, zaman kavramını tamamen unutacaksınız demektir.

Sekiro: Shadows Die Twice, önceki FromSoftware oyunlarında yer alan RPG öğelerinin çoğunu temeline alan tek oyunculu bir oyun. Zırh direncinizi arttırmak için artık “Strength” ve “Stamina” gibi stat kategorilerine puan veremiyoruz veya farklı parçalar biriktirmiyoruz. Bunun yerine, düşmanları yenerek deneyim puanı kazanıyoruz. XP barını her doldurduğumuzda bir beceri puanı kazanıyoruz. Seviyemiz, aynı zamanda yetenek puanımızı temsil ediyor. Bu puanlar, ekstra hareket setlerinin kilidini açıyor ve daha uzun süre hayatta kalmamıza olanak sağlayan mevcut eşyalarımızı, becerilerimizi geliştiren bir yetenek ağacında kullanılıyor.

Kılıç dövüşü mantığını mükemmel şekilde sunan oyunda efektler ve sesler çok leziz. Daha da önemlisi dövüş teknikleri, protez kolumuzu da kapsayan dinamiklerle sunulan savunma sistemi de her oyuncuya göre değil. Özellikle karşılaştığımız düşmanların hangi tekniği kullandığını anlamak veya ona karşı nasıl hareket etmemizi keşfetmeye çalışırken çokça canımız yanabiliyor.

Protezimiz, “sıradan bir kol gibi” görünse de oyunda hayat kurtaran özelliklere sahip. Çeşitli silahlar takabildiğimiz protez kolumuza farklı yetenekler kazandırabiliyoruz. Ulaşılması zor mekanlara karşı kanca gibi kullanabilir veya düşmandan uzaklaşmak anlamında da kimi zaman paçayı kurtarmamızı sağlayabilir. Tabii oyunun belli noktalarda kısıtlı kalması veya hikaye gereği ilerlememiz gereken yol kesinse, protez kolumuz ne yazık ki imdadımıza yetişemiyor.

Ölüm Benim Göbek Adım Bebeğim

Oyunun olmazsa olmazı ölme kısmı, son derece hassas bir konu. Oyunun adından da anlaşılacağı üzere öldüğümüzde bize ikinci bir şans veriliyor. Tekrar savaşmaya başlamamız için yeniden dirilme fırsatını değerlendiriyoruz. Birkaç düşmanı başarıyla öldürebilirsek, daha sonraki bir aşamada dirilme gücümüzü kullanabiliyoruz. Olur da öldüğümüzde dirilecek gücümüz yoksa, kendimizi “Sculptor Idol” olarak bilinen dört kollu eğilmiş şekilde poz veren heykelciklerin yanında buluyoruz. Tabii ölüm anındaki kötü haber ise bulunduğumuz seviyede edindiğimiz deneyim puanımızın ve cebimizde mevcut altının da yarısını kaybediyoruz. Kaybedilen deneyim puanını geri kazanma kısmında daha düşük seviyeleri oynamanızı öneririm.

Ölümün karanlık yolundan çıkmak isteyenlerin eşyalarına dikkat etmesi gerekiyor. FromSoftware’in eski isimlerde çokça karşımıza çıkarttığı eşya serisi, bu oyunda da farklı güzelliklerle karşımıza çıkıyor.

FromSoftware’in son oyunlarındaki seviye tasarımının ne kadar olağanüstü olduğunu hepimiz biliyoruz. Stüdyo, son şenlik ateşine ulaşana kadar bizi kısa yollardan sürüklemek yerine, aksiyonun ortasında uyandırmayı başarıyor ve bir yandan da muazzam manzaralarıyla ağzımızın suyunu akıtıyor.

Etrafınızı İyi Dinleyin

Ana boss’lar ve mini boss’ların belli aşamaları var demişken, onların zayıflıklarını da bilmek veya en azından keşfetmek gerekiyor. En önemlisi bunu tek başınıza yapmak zorundasınız. Protez kolumuzu güçlendirmek veya tekniklerimizi iyi öğrenmek, yapabileceklerimizin arasında yer alıyor.

Sekiro: Shadows Die Twice tamamen tek oyunculu bir oyun olduğundan, bulunabilecek çevrimiçi bir yardım durumu söz konusu değil veya ne olabileceğine dair herhangi bir ipucu vermek için yerde kalan mesajlar yok. FromSoftware bu noktada, çevremizde gerçekleşebilecek konuşmaları dinlememizi sağlayan gizli dinleme sistemine sahip. Bunlar, Sekiro: Shadows Die Twice’in içinde bulunduğu hikayeye ve dünyaya, ayrıca oyunculara tavsiyelerde bulunmak, belirli hedeflerin nasıl yerine getirileceği konusunda rehberlik etmek adına fazlaca ayrıntı veriyor. Mesela öyle bir konuşmaya kulak misafiri oluruz ki kazanmaya çalıştığımız savaş için boss’un bir zayıflığı ortaya çıkar.

Sekiro: Shadows Die Twice Satın Almaya Değer Mi?

Zorlu oyunları seven kitleye sunulan Sekiro: Shadows Die Twice, herkese hitap etmiyor. Her ne kadar boss savaşları zorlasa, gizliliğin aslında önemli olduğu vurgulansa bile oynanışa alışmak “eğer bu tarz oyunlarda yeniyseniz” başta oldukça zor.

PS4 platformunda oynadığımız oyunun grafikleri çok etkileyici. Açık veya kapalı fark etmez, her türlü mekan tasarımları uzak doğunun güzelliklerini ayaklarınızın altına seriyor. Kılıç savaşlarında ortaya çıkan karakterlerin duruşları olsun veya kostüm tasarımları derken kendinizi her detayı incelerken bulabilirsiniz. Oyunun Japonca seslendirme seçeneğine sahip olması ise ayrıca bir artı. Kendinizi oyunun atmosferine kaptırmak istiyorsanız kesinlikle Japonca seslendirmeyle oynamanızı öneririm.

Başka bir tartışma konusu olsa bile FromSofware’in temasına başlamak için Sekiro: Shadows Die Twice, güzel bir seçim olabilir. Dark Souls zorluğuna alışık olanlar ise muhtemelen bu oyunda daha rahat zaman harcayacaklar. Çokça öleceğinizi bilin yeterli, bir kere ölmeye alışınca devamını keşfetmek için bahaneniz hazır. Her şekilde gerek hikayesi, seslendirme, müzik, çevre tasarımı derken oyunun dünyasından etkilenmemek oldukça zor.

The Division 2 İnceleme – Satın Almaya Değer Mi?
Ceyda Doğan Karaş
86 doğumlu. Evli, mutlu, Tauren'li. Star Wars, Doctor Who, Yu-Gi-Oh ve Blizzard delisi. 93'ten beri video oyunlarıyla fazla uğraşıyor ve hayatı onların üzerine şekilleniyor. Korku, macera, psikoloji kitap ve animelerine bayılıyor. Koyu Beşiktaş taraftarı ve cosplay organizatörü. Ayrıca cosplay, vazgeçemediği hobilerinden sadece birisi.

Mortal Kombat 11’e Kitana Geliyor

Previous article

MMD, Philips 329P9H Monitörü Piyasaya Çıkartıyor

Next article

You may also like

More in İnceleme