1998’de kapımızı çalan mor bir ejderha vardı hatırlar mısınız? Sony’nin Nintendo’ya rakip aradığı dönemde adeta ilaç gibi gelen bu kahraman, dönemin 3B platform oyunları arasında kendine sağlam yer bulmuştu. Yıl 2019, kapımız tekrar çalıyor ve tanıdığımız bu ejderhayı evimize buyur ediyoruz. Bakalım yıllar, eski dostumuza neler yapmış. Karşınızda Spyro Reignited Trilogy incelememiz.
PlayStation’ın sınırlı imkanları ile gayet iyi bir oynanış ve mekanik çeşitliliği sunan Spyro, bu sefer serinin üç oyununu da içeren Spyro Reignited Trilogy ile PC’de bizlerle buluşuyor. 2018’in Kasım ayında PS4 ve Xbox One için çıkan oyun, geçerli notlar almış ve beğenilmişti. PC versiyonu ise konsoldaki bazı performans kısıtlamalarının da giderilmiş olmasıyla gayet iyi hale gelmiş.
Daha önce Spyro oyunlarını oynamadıysanız Spyro Reignited Trilogy, sizin için bulunmaz nimet. Küçük mor bir ejderhayı kontrol ettiğimiz oyunda, birbirinden renkli dünyaları geziyor ve yardıma ihtiyacı olanların yanında oluyoruz. Bir yandan da kurtarılması bekleyen diğer ejderhaları arıyor, bol bol da elmas topluyoruz. Aslında Spyro’nun mantığı bundan ibaret. Spyro Reignited Trilogy, üç oyundan ibaret. Her birinin hikayesine derinlemesine dalmayacağız.
Spyro Reignited Trilogy’yi aslında “remake” tadında düşünebilirsiniz. Yaklaşık 20 yıl önce Spyro’yu beğendiyseniz, hangi sandığın nerede olduğundan tutun bölüm tasarımlarına kadar her şeyi hatırlayacaksınız. Geliştirici ekip Toys for Bob, oyunun kaynağında neredeyse hiçbir şey değiştirmemiş ve gerek eski, gerekse yeni oyuncuların kalbini kazanabilmek adına detaylara çok temiz çalışmış. Sonuçta oyunun hem nostalji esintisinden faydalanması, hem de yeni oyuncuları çekmesi şart. Bu noktada eski hissettiren oyun yapısı, olduğu yerde duruyor.
İlk oyun Spyro the Dragon. Serinin en basit hikaye gidişatına sahip. Açılış ve bitiş ara sahnelerinin dışında neredeyse hiç anlatı bulunmuyor. İkinci oyun daha fazla karakter ve daha fazla diyalog ekleyerek bunu değiştiriyor ve hatta araya mizahi detaylar koyuyor. Spyro’nun portallar aracılığıyla bölüm bölüm gezmesi, mücevher toplaması ve ejderha kurtarması üzerine kurulu. Daha ilk oyundan gözünüze çarpan, bunun biri aksini iddia etmedikçe PlayStation oyununa benzemediği oluyor. Gayet başarılı bir yeniden yapım görüyoruz. İlk oyun, diğer oyunlara göre nispeten daha basit mekaniklere ve alanlara sahip.
İkinci oyun Spyro 2: Ripto’s Rage!‘de ise kötü adam Ripto’nun peşinden koşuyoruz. İlk oyundan farklı olarak daha fazla karakter etkileşimi, görevler ve açıklamaları, görsel iyileştirmeler ve mekanik olarak bir iki ekleme görebiliyoruz. Ayrıca, seviyeler keşif kısmında daha fazlasını sunuyor. Bir oyunu sadece iyi şekilde resmetmek yerine, kullanıcı dostu iyileştirmelerin yapılmış olması, oldukça hoş bir hamle.
Üçüncü oyun Spyro: Year of the Dragon‘da ise ikinci oyunun mekaniklerinin ilk oyun gibi yansıtıldığı bir dünya görüyoruz. Yine görevimiz ejderhaları kurtarmak. Bunun yanında eklenen iki yeni oynanabilir karaktere (Sergeant Byrd & Sheila) ve mini-oyunlara rastlıyoruz.
Oyunun kamera sistemi, kimi zaman oynanışı etkileyen ve süzülme anında dikkat etmezseniz, hedefinize ulaşamamıza neden olan sıkıntıları beraberinde getirebiliyor. Her zaman değil, ancak dikkat etmekte fayda var. Bu arada dilerseniz Spyro’nun direkt kendi gözünden oynanışı deneyimleyebiliyorsunuz. Kontroller genel olarak oldukça tatmin edici. Sevimli ejderhamızın temelde zıplama, hızla hücum etme (bir nevi kafa atma) ve ağzından ateş çıkarmadan oluşan basit hamleleri mevcut. Her hamle, farklı yaratıklara göre şekillenebiliyor. Mesela üzerinde zırh olanlara ateş işlemiyor ve kafa atmanız gerekiyor. Spyro’nun diğer hamleleri arasında zıpladığınızda space tuşuna basılı tutarsanız, havada süzülmesi var. Özellikle arasında mesafe olan kayaları geçmek için çok sık kullanacağınızdan emin olun. Zaten ilk oyunda her ejderhayı kurtardığınızda hem hamlelerinizi, hem de dünyayla alakalı minik ipuçlarına ulaşıyorsunuz ve böylece temel yapı taşını öğreniyorsunuz.
Spyro oyunları basittir. Eğer zorlu oyunları seviyorsanız, size bazı noktalarda çocukça bile gelebilir. Eskiden kolaydı, hala kolay. Tabii sizi biraz zorplayacak farklı savaşlar istiyorsanız, gizli odaları keşfetmek serbest. Seviyeleri araştırıyor ve çok renkli mücevherleri toplamaya odaklanıyorsunuz. Düşmanların çoğu sizin için çok fazla tehdit oluşturmuyor ve sadece birkaç türde ortaya çıkıyor. Bzı düşmanlar uçuyor, bazıları elinde koca bir sopayla sizi bekliyor, bazısı ise tamamen zırhla kaplı olduğu için zayıf noktasını bulmanızı gerektiriyor. Mesela çok büyük düşmanlara kafa atamıyorsunuz, onun yerine yakınına gidip ateş püskürtmeniz gerekiyor. Düşmanları yenerken kimi zaman ateş nefesiniz veya yakınızdaki patlayıcıları havaya uçurmanız gerekiyor. Bu noktada keşfetmekten ve denemekten çekinmeyin. Ancak ölmemek için minik dostunuz Sparx’ın rengini sık sık kontrol edin. Düşmanlar çok zor değil ve modelleme olarak çok sayıda karakter karşımıza çıkıyor, ayrıca çoğu da tek vuruşta ölüyor.
Arayüz olarak bütün oyunlarda aynı arayüzün kullanılması güzel bir seçim olmuş. Kesinlikle hiçbir yabancılama durumu yok. Oyunun PC performansının, konsoldaki 30 FPS kilidinin kaldırılması da eklenince, kusursuz olmuş. PC kısmında tatmin olacağınızdan emin olabilirsiniz. Tabii sisteminizle doğru orantılı olarak bazı ayarları değiştirmeniz gerekebilir. Göze takılan ufak tefek sorunlar yok değil. Mesela ilk oyunun seviyelerinden bir tanesinde FPS’yi 30’a düşürmeden ilerlemek, neredeyse imkansız. Bunun nedeni ise portal kapısından kaynaklanıyor. Henüz benim başıma gelmedi ama oyun 60’ın üzerine çıktığında kimi zaman sıkıntılar yaratıyormuş.
Ufak tefek teknik sorunları bir kenara koyarsanız Spyro Reignited Trilogy, son derece eğlenceli bir oyun. Karakter modellemeleri, ortamlar, manzaralar, pastel renklerin güzelliği derken birçok detaya bayılacaksınız. Her şey orijinal oyundan direkt alınmış olsa da, oyun dünyasına hayat veren aksiyonun tadını çıkartmamak için hiçbir nedeniniz yok.
Kısacası Spyro Reignited Trilogy, muazzam gelişmiş grafikleri ve eğlenceli oynanışıyla PC portunda sorunsuz çalışıyor. Birkaç teknik sorun, oynanışınızı etkileyebiliyor ancak zaten temelde son derece basit olması, eğlencenizi yarıda kesmiyor. Temelde oyunlar çok uzun değil. Her yeri keşfedeyim, her elması toplayıp, sandıkları açayım diye düşünüyorsanız 20-25 saat arası zaman sizin için yeterli olacaktır. Orijinal oyunun remake’ini düşündüğünüzde, daha iyisinin olamayacağı kesin. Hem serinin hayranları için buram buram nostalji kokuyor, hem de gözle görülür muazzam gelişimler sunuyor. Toys for Bob’un serinin devamını getirmesini çok isteriz. Görünen o ki klasikleri gözlerine kestirmişler.