- 24paylaşım
- 23Facebook
- 1Twitter
Korku filmleri konusunda seçicilik her zaman ön plandadır. Aniden yüzünüze fırlayan yaratıklar veya ses efektleriyle bozulan derin sessizlik bir taraftayken, sağlam hikayesiyle ürpertici sahneleri farklı bir yapıya sokmak oldukça zordur. The Possession of Hannah Grace (Kadavra), bir korku izleyicisine istediğini verebiliyor ancak diğer tarafta bolca soru işaretini ardında bırakıyor. Yazıya devam etmeden filmin +18 yaş kitlesine hitap ettiğini belirteyim.
The Possession of Hannah Grace Konusu
Sarsıcı bir şeytan çıkarma ayini kontrolden çıkar ve genç bir kızın hayatına mâl olur. Aylar sonra, eski polis Megan Reed (Shay Mitchell) ortağının ölümüne engele olmayı başaramayıp üzüntüsünü uyuşturucu ve alkolle gidermeyi denedikten sonra, nihayet hayatını toparlama çabası içine girmiştir. Megan bağımlılıklarından kurtulduğu Boston Hastanesi’nde morg görevlisi olarak çalışmaya başlar. Mağarayı andıran tesiste nöbet tutarken, burasının olağanüstü yalnızlığında beklenmedik bir huzur bulmaktadır.
Fakat bir gece, feci şekilde deforme olmuş bir kadavrayı teslim almasının ardından, bir takım şeyler değişmeye başlar. Korkunç durumdaki kadavrayla birlikte bodrum katın koridorlarına kilitli olan Megan, artık dehşet verici görüntüler deneyimlemektedir. Kendi akıl sağlığını sorgulayan genç kadın, kadavranın acımasız bir şeytani güç tarafından ele geçirilmiş olduğunu düşünmeye başlar. Megan bu şeytani varlığın hayata dönüp yeniden öldürmeye istekli olduğundan korkar.
Korku-gerilim filmi olan, Screen Gems imzalı “Kadavra/The Possession Of Hannah Grace”in başrollerinde Shay Mitchell, Stana Katic, Grey Damon, Nick Thune, Jacob Ming-Trent, Max McNamara, Louis Herthum, James A. Waston Jr. ve Kirby Johnson yer alıyor. Filmi Diederik van Rooijen (“Daylight”, “Taped”) yönetti, Brian Sieve (“Scream: The TV Series”, “Boogeyman 2”) yazdı. “Kadavra/The Possession Of Hannah Grace”in yapımcılığını Broken Road Productions’dan Todd Garner ve Sean Robins, ortak yapımcılığını Andrea Ajemian, yönetici yapımcılığını ise Glenn S. Gainor üstlendi.
The Possession of Hannah Grace İzlenmeye Değer Mi?
Genel olarak korku filmlerinin en büyük eksiği ya etkileyici bir senaryodur ya da sağ gösterip sol vuran geri dönüşlerdir. Tabii olmazsa olmaz yerinizden hoplatan detayları da unutmamak gerek. Hemen hemen her korku veya gerilim filminde alakasız bir tip, “seni korkutmak istememiştim kanka” edasıyla dolap arkasında belirir. Bu tarz sahnelere alışmak, neredeyse imkansızdır çünkü ortam hazır değildir.
Şöyle ki karanlık bir odadan uzaklaşırken kadın, koridor yönündeki tıkırtı yönüne gider. Yok, döndüremezsiniz. O karanlık koridora girilecek. Neyse. Sonuç itibariyle aniden arkaya ya gerilim müziği girer ki birazdan bir şeyler olacağını hazırlayan tempoda ilerler, ya da aniden tüm film sessizliğe bürünür. Eğer çok uzun yıllardır korku yapımlarına hayatınızda yer verdiyseniz, ne zaman ne olacağını anlamak sizin için kolaydır. Ancak önemli olan olacakları bilmeye rağmen, etkilenmektir ve tam bu noktada filmin başarılı olup olmadığına karar verirsiniz.
The Possession of Hannah Grace, sonuca kolayca ulaşabildiğiniz ve kimi zaman ciddi anlamda rahatsız edici detaylarla süslü korku filmlerinden. Gerilim konusu kolay kolay bitmiyor ve türünü sevenleri de korkutma yönünde dersine iyi çalışmış.
Film, hikaye namına neredeyse hiçbir şey sunmuyor. Ortada kızın bedenini ele geçiren iblis var. Bu iblisten kurtulamayacağını anlayan babanın çaresizliği var. Kız ölünce ortadan kaybolan iblisin, kızın bedeniyle türlü türlü çirkinlikleri ortaya çıkarması var ancak bunların arkası çok boş. İblis veya Hannah hakkındaki bilinmezlikler yüzünden izleyici, kuru gerilimle baş başa bırakılmış.
Kadavra, fikir olarak son derece başarılı. Benzer konuları başka yapımlarda görmek mümkün ancak yansıtma kısmı kolay değil. Hannah karakterine hayat veren Kirby Johnson, profesyonel dansından gelen yeteneklerini korkuya yansıtırken hiçbir sorun yaşamamış. Hatta fiziğini ürkütücü anlamda kullanmayı başarmış. Megan Reed rolündeki Shay Mitchell, Johnson’ın yanında biraz sönük kalmış ancak zaten morg dışına çıkmayan bir filmin performansından fazlası da beklenemez.
Yönetmen koltuğunda oturan Diederik Van Rooijen, muhtemelen en kötü performansını bu filmde göstermiş olabilir. Tabii yazdıklarıma bakılınca filmin yetersiz olduğunu düşünebilirsiniz ve bir noktada haklısınız, ancak filmde gerçekten rahatsız edici sahne de çok. “Kımıldadı, kımıldayacak” ya da “atladı, atlayacak” gibi yakın sahnelerle süslü karanlık ve ışık arasındaki sahne geçişleri yeterince başarılı. Diğer yandan bir kere izledikten sonra “hadi bir de arkadaşla izleyeyim” diyebileceğiniz korku filmlerinden değil. Şans verebilirsiniz ancak beklentinizi yükseltmeyin.
Film, 15 Mart tarihinde vizyona girecek.