10 Ağustos Cuma günü vizyona girecek olan gerilim, aksiyon filmi Meg: Derinlerdeki Dehşet, özellikle 3D ve IMAX olarak izlenmeyi hak eden yapımlardan.
“Dııın dın. Dııın dın. Dııın dın. Dın dın dın dın dın dın dın dın dırııırıııaaaa” *yazar burada Jaws soundtrack’ini mırıldanıyor*. Köpekbalığı, pirana vb birçok deniz yaratığı filmlerini seviyorsanız, yazıyı okumaya devam edebilirsiniz. Ama yok işte kocaman köpekbalığı, milyonlarca yıldır ortada yokmuş da çıkıvermiş bir yerden. Milleti yemeye başlıyor gibi şeyler dikkatinizi çekmiyorsa, sizin için hala geç değil. “Abort mission, ABORT MISSION!”
Filmimizin konusu:
Uluslararası bir sualtı gözlem programının parçası olan bir derin deniz denizaltısı devasa bir yaratığın saldırısına uğrar ve Pasifik Okyanusu’nun en derin kesiminde dibe oturur. Üstelik içinde hapis kalmış mürettebatıyla. Zaman daralırken, eski derin deniz kurtarıcısı Jonas Taylor (Jason Statham) kendi kendini mahkum ettiği sürgünden vizyoner bir Çinli okyanus bilimci olan Dr. Zhang (Winston Chao) tarafından çekip çıkartılır; mürettebatı tek başına kurtarabileceğini düşünen kızı Suyin’in (Li Bingbing) itirazlarına rağmen. Fakat mürettebatın kurtulması için her üçünün ve hatta okyanusun görünürde durdurulamaz olan bu tehdidi durdurmak için birlikte çaba göstermesi gerekecektir. Soyunun tükendiğine inanılan 23 metre uzunluğundaki tarih öncesi bir köpekbalığı türü olan Megalodon (Meg) gayet canlıdır ve avlanmaktadır.
Jonas, beş yıl önce de aynı dehşet verici yaratıkla karşılaşmış ama kimseyi kendine inandıramamıştır. Şimdi, Suyin’le birlikte çalışan Jonas’ın korkularıyla yüzleşmesi ve okyanusların derinlerine geri dönebilmek için kendi hayatını tehlikeye atması gerekecektir çünkü tüm zamanların en büyük yırtıcısıyla bir kez daha karşı karşıya gelecektir.
Orama aksiyon, burama aksiyon, şuraya hın hın hın
Yönetmenliğini Jon Turteltaub’ın yaptığı filmin başrollerine Jason Statham (Jonas Taylor), Bingbing Li (Suyin), Winston Chao (Zhang), Ruby Rose *kemiririm* (Jaxx) ve Page Kennedy (DJ) gibi isimler yer alıyor. Pek sevimli yüzüyle Heroes dizisinin kahramanı Hiro Nakamura’na hayat veren Masi Oka’yı da (Toshi) unutmamak gerek. Genel olarak bakıldığında filmde sürpriz birkaç isim var ve “vay be yıllardır yoktu bu eleman ortada” tepkini verecek birçok izleyici olacağından eminim. En azından sinema ve dizi takip edenlerdenseniz.
The Meg ismiyle öne çıkan film, gerilim ve aksiyon türünde. Olay da kocaman bir köpekbalığının etrafında gelişiyor. Milyoner bir adam olan Morris (Rainn Wilson) diyor ki “kardeş buranın parasını ben verdim, kimsenin keşfetmediğini keşfediyoruz, canlı yakalayın o canavarı”. Tipik parasına daha çok para katmak isteyen aç gözlü karakter tiplemesi. Rainn Wilson’ı The Office izleyen herkes tanıyacaktır. Tuhaf takıntıları ve Jim Halpert’ın şakalarına maruz kalan Alman çılgını Dwight Schrute’a hayat veren kişi oluyor kendisi. Yıllar ona pek dokunmamış ve açıkçası uzun zaman sonra beyazperdede Wilson’ı görmek beni pek mutlu etti. Ek olarak diğer sürpriz isim ise Mac karakterini canlandıran Cliff Curtis. Genesis, Smiley gibi filmlerin yanında en son kendisini Fear The Walking Dead dizisinde görmüştük. Spoiler olmaması adına detay yazmıyorum, Travis Manawa rolünde başarısını göstermişti ve aynı durum The Meg filmi için de geçerli.
Film, Steve Alten imzalı MEG adlı romana dayanıyor. Lorenzo di Bonaventura (the “Transformers” films), Belle Avery (“Before the Devil Knows You’re Dead”) ve Colin Wilson (“Suicide Squad”, “Avatar”) filmin yapımcılığını; Gerald R. Molen, Wei Jang, Randy Greenberg, Catherine Xujun Ying, Chantal Nong ve Barrie M. Osborne ise yönetici yapımcılığını üstlendiler.
Konuya “balıklama” dalıyorum. The Meg, sadece türünü sevenlere hitap ediyor. Aksiyon veya gerilim değil, köpek balığı konusunu seviyorsanız izlenmeye değer. Senaryoyu ve konu gidişatını tahmin etmek çok kolay. Asıl gerici kısım, tam ekip kurtuldu derken başka bir olayın kopması ve bunun da aksiyon sahneleriyle bağlanması. Bitti bitecek derken 3-5 kere izleyiciyi etkisi altına almayı başaran film, özellikle 3D ve IMAX izlendiğinde daha etkileyici oluyor. Şimdiden uyarayım, hidrofobik biriyseniz yani sudan korkuyorsanız filmden uzak durun.
Oh serinleme geldi
The Meg, kötü değil ancak çok iyi de değil. “Kesin izleyin, of mükemmel” dersem, sizi kandırmış olurum. Tabii her şeyin yanında su altı sahneleri muazzam. Meg’in modellemesi de hani bayağı korkutucu. Ek olarak okyanusun güzelliğini koca ekranda görmek, özellikle mavi-yeşilin dansını sevenler için oldukça etkileyici. Oyuncu kadrosu güzel, efektler de güzel, aksiyonu var, köpek balığımız da kocaman (yıllar geçtikçe bu hayvanları büyütüyorlar iyice, hadi hayırlısı). En iyisi fragmana bakın, sonrasına karar verirsiniz. İyi seyirler.
“Just keep swimming,
Just keep swimming,
Just keep swimming swimming swimming”