- 20paylaşım
- 18Facebook
- 2Twitter
Bazı masallar mutlu sonla bitmez ve bazılarında kötünün kazanmasını özellikle istersiniz. Söz konusu Disney’in en efsane kötüsü Maleficent olunca, siyah ejderhanın gücünü sonunda göreceğiz beklentisine giriyorsunuz. Ancak Maleficent: Mistress of Evil, kendisinde çok gizli bir peri tozunun gücünü saklıyor. Üstelik Angelina Jolie, ilk filmden çok daha başarılı bir performansla izleyici karşısına çıkıyor.
Maleficent: Mistress of Evil Konusu
16 Ekim tarihinde Malefiz: Kötülüğün Gücü olarak vizyona girecek olan Maleficent: Mistress of Evil, efsanelerdeki “Uyuyan Güzel” hikayesini başka boyutlara taşıyor. Aşk, savaş ve Angelina Jolie’nin süper güçleri, aslında bu filmi özetleyen temeller. Açıkçası Disney, sihir konusunu oldukça temiz işlemiş. Hikayemiz ise Maleficent ve Aurora (Elle Fanning) arasındaki ilişkiyi daha derinlere götürüyor. Aradan geçen yıllara rağmen Maleficent, iyi bir “Fey” olma adına elinden geleni yapmaktadır ve kalbindeki intikam duygusu sonunda sevgiye dönüşür. Ancak insanlar ve periler arasında hala nefret ilişkisi sürmektedir. Maleficent, Aurora’yı kendi kızı gibi sevmiş ve onu, insan olmasına rağmen Moors krallığının kraliçesi yapmıştır. Prens Phillip (Harris Dickinson), bir gün Aurora’ya evlenme teklif eder. Sonunda Ulstead ve Moors Krallığı’nın barış içinde yaşayacağı düşünülür. Ancak sadakatler bozulur, Maleficent tekrar ihanete uğrar, periler ve insanlar arasında savaş çıkar. Bu durumda Maleficent, tarafını seçmek zorunda kalır.
Maleficent: Mistress of Evil İzlemeye Değer Mi?
Maleficent’ın doğasının nasıl olduğunu Disney klasiklerinden biliyoruz. Ancak bu hikayede Maleficent, insanlığı pek sevmese de Aurora’ya karşı fazla koruyucu. Hani işin ucunda evlilik olunca, aileler birleşir ve tanışma, kaynaşma moduna girilir ya. Bizim bildiğimiz Maleficent, böyle bir daveti anında geri çevirip, tüm krallığı yıkabilirdi. Söz konusu Aurora olunca, Phillip’in babası Kral John (Robert Lindsay) ve karısı Ingrith (Michelle Pfeiffer) ile yan yana takılmak zorunda kalıyor.
Hikaye kısmında tahmin edilebilir olaylar yaşansa bile filmin görsel anlamda izleyiciyi tatmin ettiği gerçek. Kimse özünde “evil” değildir ve mutlu son, kimi zaman kalbinizdeki tek bir kıvılcımla ışığa dönüşebilir. Yönetmen Joachim Ronning (Pirates of the Caribbean: Dead Men Tell No Tales), büyülü bir dünya yaratırken ve yeraltı mağaraları, toprakları konusunda muazzam bir iş çıkartmış. Maleficent hakkında daha fazla detay öğrenirken, onun gücünün kaynağına da inmiş oluyoruz. Böylece hikaye, biraz daha evrimleşiyor. Tabii bir noktada hikayenin bu tarafını beğenmemeniz de ihtimaller arasında. Eğer ki Maleficent’ın bilinen kurgusunda hunharca hayransanız, karşınıza çıkacak değişikliklerden hoşlanmayacaksınız.
Film, çocuk ve ebeveyn çizgisi arasında gidip geliyor. Muhtemelen bu tutarsızlığı ve en önemlisi ise havada kalan bazı alt hikayeleri yüzünden film, birçok eleştirmenin kötü yorumlamasına maruz kaldı. Hikaye her ne kadar mutlu sona sizi hazırlasa da bir şeylerin eksik olduğunu hissetme duygusundan kaçamıyorsunuz. Özellikle yan karakterlerin fazla geri planda kalması gözden kaçmıyor. Maleficent: Mistress of Evil, türünün hakkını veren görsel anlamda tatmin edici, renkli ve gerçek masal kitabından fırlamış gibi detaylandırılan karakter modellemeleri, kostüm tasarımları, en önemlisi müzik seçimleri derken özünde başarılı bir film olarak karşımıza çıkıyor.
Türkçe dublaj fragman
Resmi fragman