- 33paylaşım
- 33Facebook
- 0Twitter
(Not: Bu inceleme 18-22 Ekim arasındaki kapalı beta izlenimlerini içerir, ilerleyen zamanlarda burada yazılanlardan farklı içeriklerle karşılaşabilirsiniz.)
Just Cause serisinin yapımcısı Avalanche Studios, bu yaz döneminde duyurduğu açık dünya hayatta kalma oyunu Generation Zero ile piyasaya güzel vaatlerle geri dönmeye kararlı görünüyor. Son dönemin popüler akımlarından hayatta kalma oyunları özellikle Battle Royale türü ile beraber farklı bir ivme kazansa da bu akımla beraber piyasaya adeta bardaktan boşanırcasına yağan hayatta kalma temalı oyunlar artık oyuncuları ciddi şekilde boğmaya başlamış durumda. Tam da bu dönemde Generation Zero, “PvP’ye ne gerek var, biz size arkadaşlarınızla omuz omuza olmanın daha önemli olduğu cayır cayır Terminatör hikayesi verelim” diyerek türe bambaşka bir açıdan giriş yapıyor.
İsveç kıyılarında geçen oyunda, türün diğer örneklerine kıyasla canlandırdığınız karakter hiç de savaşçı kıvamında değil. Aksine hikaye tam da neyin ortasında kaldığını biraz acı yoldan öğrenen bir gencin birkaç günlük tatil dönüşü herkesi kıyamet senaryosunda sağa sola dağıldığını fark etmesiyle başlıyor. Hatta oyunda (şimdilik) zırh yok, yani oyun size ilk andan itibaren buz gibi bir “sen bir kahraman değilsin” uyarısını lafı dolaştırmadan yapıyor. İlerleyen safhalarda “bu robotlar biraz salağa benziyor galiba” diye aralarına dalarsanız bu uyarının sebebini çok daha iyi anlayabiliyorsunuz (nasıl olduğunu lütfen sormayın, hatırladıkça üzülüyorum). Hikaye genel olarak etrafta ne olup bittiğini anlama sürecini işliyor, hatta görevler de buna göre birkaç türe ayrılmış durumda. Bunlardan bir tanesi “Answers Quests” olarak adlandırılıyor, yani oyunun geçtiği coğrafyada neler olup bittiğini anlamak üzerine kurulu olan bir görev dizisi dahi düşünülmüş. Yıllarca sürekli “şunu kes bunu doğra onu yağmala kökünden sök getir” yapmaktan imanı gevreyen ve farklı tatlar arayan oyuncular için güzel bir hava değişimi olacağı kesin.
Atmosfer itibariyle Fallout + Half Life 2 + Escape From Tarkov karması demenin çok da hatalı olmayacağı Generation Zero’da özellikle “İsveç coğrafyasına City 17 tadı nasıl verilir” sorusunu adeta ders niyetine okutulacak bir başarıyla cevaplayan Avalanche Studios, joker kartını seslerden yana kullanmış gibi görünüyor. Zira oyunun hem müzikleri, hem ambiyans sesleri, hem de çatışmalarda ve karakterlerde kullanılan efektler özellikle ortalamanın üzeri bir kulaklık kullanıyorsanız sizi anında hikayenin içine çekecek kadar incelikle tasarlanmış. Uzaklarda gezen devasa robotların ayak sesleri, çatışmada ateşlenen silahların ses tokluğu, mermi yediğinizde vücudunuzdan gelen sesler, oyunun seyriyle birlikte değişen ve Half Life 2’deki Nova Prospekt temasını aratmayan müzikler bir bütün halinde oyuncuyu çepeçevre sarıyor. Gece gündüz döngüsü de gayet başarılı, hem süre anlamında hem de oyunun gidişatı üzerindeki etkisi anlamında tüm detaylarıyla aktarılmış. Hava koşulları da rastgele belirleniyor, aniden bastıran yağmur hem görüş mesafenizi düşürüp bulandırıyor hem de uzaktaki sesleri duymanızı engelleyerek attığınız her adımı daha tehlikeli bir hale getiriyor.
Grafikler ve optimizasyon eğer çok ciddi bir grafik arayışında değilseniz betada dahi gayet tatmin edici diyebilirim. Elimdeki sistem itibariyle i7-7700 işlemci, 16GB RAM ve GTX 1060 ile sorunsuzca oynanabilecek kadar başarılı bir optimizasyona sahip bir oyunla karşı karşıyayız. Özellikle yansımalar çok nefis olmuş, zira kıyı bölgesinde geçen bir oyundayız ve ıslak kayalardan gözlerimize yansıyan güneş ışıkları bizi ziyadesiyle kör edip çatışmadan düşürebilecek kadar gerçekçi şekilde oyuna aktarılmış. Dağlık ve ormanlık alandaki sis de görüş mesafesini gayet tatlı bir oranda etkiliyor (evet görüş mesafemin düşmesinden zevk aldım). Daha da önemlisi, bulanıklık efekti şimdiye kadar pek görmediğimiz cinsten. Uzaklara baktığınızda şimdiye kadar alışılageldiği gibi her şeyi Legolas netliğinde görmüyorsunuz, gece gördüğünüz ışıkların bir araba farı mı, alev mi yoksa sizi inceden kesen ve bir dakika sonra ekibinize ızdırap olacak bir robot mu olduğunu anlamanız için çaba göstermeniz gerekiyor.
Oyunun esas can alıcı olacağı noktaya gelelim, oynanış mekanikleri. İlk fark ettiğim nokta şimdiye kadar gördüğümüz çoğu oyunun aksine su gibi akan bir oynanışa sahip olması. Tabii ki betadan kaynaklı bazı ufak hatalar oluyor, bunun kaçarı yok ancak bir ölçü vermem gerekirse akıcılık anlamında bundan ötesi hayli arcade kıvamına kaçar diyebilirim. Genel hareketlilik, çatışma mekanikleri, envanter geçişleri, çevreyle etkileşim hiç fena değil. İlerleyen aşamalarda ara sıra karşılaştığımız pürüzlerin de yüksek ihtimalle giderileceği ve oyunun istenen akıcılığa ulaşacağı konusunda çokça umut vaad ediyor, zira Avalanche’ın oyundaki odağın aslında çatışmalar olduğunu en baştan beri bir an olsun unutmadan çalıştığını görmek hiç zor değil. İster taktiksel ve ağır ağır planlanıp yürütülen manevralarla, isterseniz Quake oynar gibi uça kaça savaşan bir oyuncu olun, herkese yetecek kadar hareket özgürlüğü ve mekanik tutarlılık halihazırda mevcut. Uzaktan nişancı tüfeğiyle sakin sakin robot avına çıkabildiğiniz gibi “çekerim emaneti” (şşşt) diyerek mahalle kavgasına da girişebiliyorsunuz ve işin güzel yanı şu ki çevrenizde bulunan objeleri başarılı şekilde kullanırsanız iki türlü de hayatta kalma olasılığınız çok yüksek. Düşmanlarımızın tümünün robot olduğunu düşünürsek yapay zekanın mutlaka bir yerde sınırlanacağını tahmin etmek zor değil, haliyle rakibi okumak PvP’den çok daha kolay olacaktır (tabii rakibi okumakla işin bitmediğini ufak çaplı ev boyutunda bir robot kardeş bana havan yağmuru ile boy abdesti aldırmadan önce fark etseydim daha iyi olabilirdi). Düşmanlar robot olduğundan belli algoritmaların dışına çıkamasalar da çok şımardığınızda güzel bir uyarı ateşi açacak kadar sağlamlar, bu yüzden adınız Shroud değilse dikkatli olmanızda fayda var.
Karakter gelişimi incelendiğinde coop’un önemi daha iyi anlaşılıyor, zira tek bir karakter ile her şeye yetişemiyorsunuz. Örneğin ne kadar güçlü ve donanımlı olursanız olun bazı mekaniklerin kullanımı için destek sınıfı mecburi durumda. Rakibi işaretlemek, arkadaşınıza saldıran robotu kanatlardan sararken ekstra sersemletme bonusu almak gibi kendi başınıza kullanamayacağınız güzel ek avantajlara sahip olan bir destek ağacının yanı sıra silah kabiliyetleri, hayatta kalma kabiliyetleri ve teknik kabiliyetler için toplamda dört ağaç bulunmakta ve her ağacın sonunda özel iki uzmanlık yeteneği var. Karakteriniz aynı anda sadece bir adet uzmanlığı aktif olarak kullanabiliyor. Silah ağacında tahmin edebileceğiniz üzere silahları etkili kullanma üzerine kurulu yetenekler varken hayatta kalma ağacında karakterinizin genel dayanıklılığı ve çevre şartlarında daha az zorlanacak şekilde gelişimi söz konusu. Teknik ağaç ise ileri safhalarda partide olmazsa olmaz olacak gibi görünen yeteneklere sahip. Robotları hackleme, fazladan malzeme bulma ve yağmalama, patlayıcılarla alakalı beceriler gibi özel durumlarda çok işe yarayacak yetenekler bir hayli göz dolduruyor.
Silahlar da oyunun dengelerini belirleyen temel etkenlerden biri konumunda. Başlangıçta boncuk tabancasından bozma gibi başlasa da ilerledikçe hem farklı türden, hem de aynı sınıfın daha kaliteli silahları tek tek elimize geçmeye başlıyor. Hatta bir ara yol üzerinde bir askeri sığınağa girince “yarım saattir elin robotuna taş atıyoruz resmen, şuradan bir bazuka falan çıksa bari” derken önümdeki kapıyı açmamla karşımda babaanne evlerindeki soba borusu gibi bazukayı görmem bir oldu, bu bağlamda elimizin boş kalmamış olması sevindirici. Silah modifikasyonu da çok sulandırılmadan oyuna yedirilmiş. Çeşitli tip mermiler, namlular, dürbünler gibi temel modifikasyonlar taktiklerinizi kişiselleştirmeniz için farklı olanaklar sağlıyorlar. Hatta yapımcılar da ilk oynanış videosu çıktığında üzerine basa basa taktik çeşitliliğine ağırlık verileceğini belirtmişlerdi ki bu vaatlerini ilk betada dahi pas geçmediklerini görüyoruz. Teknik kısmı bir yana, silahlar söz konusu olduğunda işin bir de kaçınılmaz olarak keyif boyutu oluyor tabii. İlk elinize geçen ve bezelye attığına yemin edebileceğim yarı otomatik tabancadan tutun, borusuyla robota uçan kafa atabileceğiniz (sebebini sormayın) bazukaya kadar tüm silahların ateşlenme hissi beklemediğim kadar güzel olmuş. Geri tepmesi, sesi, rakipte yarattığı etki, hepsi gayet gerçekçi ve oturaklı.
Dikkat çeken bir diğer oynanış detayı da canınızın istediği gibi geri iyileşemiyor olmanız. Birçok oyunu gerçekçilikten fersah fersah uzaklaştıran bu olayın dengesini gayet güzel ayarlamış Avalanche Studios. Elinizde bulunan iyileştirme kitlerini “cep” olarak tabir edebileceğimiz eşya slotlarına yerleştirmeniz ve kullanmak için silahınızı bırakmanız gerekiyor. Bomba atarken nasıl silahınızı aynı anda kullanamıyorsanız, iyileştirme kitlerini de aynı şekilde elinize alıp tek tek kullanmak zorundasınız. Farklı büyüklüklerde kitler mevcut ve kullandığınızda belli bir sürede iyileşiyorsunuz. Yani çatışma ortasında “kanka bi dakka vurmasana bi şey deniycem” diyip az evvel delik deşik olmamışsınız gibi robotları itip kakmaya kaldığınız yerden devam etmek yok, etraftaki objeleri iyi kullanmanın önemi de tam olarak bu noktada ortaya çıkıyor. Aynı zamanda çevreden toplayacağınız çeşitli eşyalar da savaş anında size çok farklı şekillerde fayda sağlayabiliyorlar. Betada karşımıza çıkanların arasında ses çıkarıp sese duyarlı robotların dikkatini dağıtan irili ufaklı radyolar, optik sensörlere sahip robotları şaşırtan işaret fişekleri, attığınızda ufak çaplı kır düğünü tadı yaratan ve robotların tüm sensörlerine adeta eziyet eden havai fişekler, çaktırmadan robotun koşu yoluna bırakıp uzaktan bir iki mermiyle havaya uçurabildiğiniz piknik tüpleri gibi taktiksel çeşitliliğe katkıda bulunan türlü eşyalar mevcut.
Tüm bu detayları bir nihayete vardırmak üzere toparlayacak olursak, Generation Zero duyurulduğu andan itibaren yarattığı heyecanı kapalı betada korumayı başarıyor. Özellikle PvE seven ve PvP tabanlı oyunlarda son dönem oyuncu topluluklarının türlü kepazeliklerinden bunalan oyuncuların dikkatini çokça çekeceğini düşündüğüm bu yapım, 2019’da tamamlanmayı ve tüm oyuncuların beğenisine sunulmayı bekliyor. Arada bir iki haftalık açık beta da görsek hiç fena olmaz aslında. Şimdiden herkese iyi eğlenceler!