- 41paylaşım
- 41Facebook
- 0Twitter
H.P. Lovecraft’ın eserlerinden esinlenen The Sinking City, beklenen Cthulhu mitolojisini ne kadar başarılı yansıtmış, en önemlisi beklediğimize değdi mi?
1920’li yıllarda geçen oyun, tamamen kurgusal olan doğaüstü bir sel tarafından zor şartlar altında yaşamaya çalışan şehrin hayat standartlarını anlatıyor. Selin varlığından ve zengin ile fakir arasındaki mücadelenin yanında bir de insanları deliliğe sürükleyen yaratıkların varlığı, tüm bilinmezlikleri beraberinde sürüklüyor. Charles Reed olarak vardığımız bu şehrin ardında ne gibi gizemler olduğunu çözmek, kayıp insanları bulmak ve yaratıkların neden ortaya çıktığını bulmak gibi çeşitli görevler üstleniyoruz. Ancak görünen o ki her taşın altında bizi “deliliğe” sürükleyen başka bir olay vuku buluyor.
Oyun ana görevine kendinizi kaptırdığınızda dokuz saatte hikayeyi tamamlamak mümkün, ancak yan görevlere dalarak korkutucu olaylara şahit olmak çok daha değerli. Seçimlerle birlikte bir dedektif olarak kütüphane arşivlerinden tutun, her türlü kanıtı bulmak adına elimizden geleni yapıyoruz. Önemli olan her türlü çılgınlığa hazır olmak ve akli dengemizi korumaya çalışmak.
Başarılı atmosfer, insanı bir an bile gerilimden çıkarmaya izin vermeyen müzik seçimleri, bina tasarımları ve etkileyici hikayesiyle The Sinking City inceleme videomuzu aşağıda bulabilirsiniz.