- 26paylaşım
- 26Facebook
- 0Twitter
Ejderhalara olan tutkunuz ne kadar güçlüdür bilemiyorum ancak How to Train Your Dragon serisi ile bakış açınızın bayağı değiştiğinden eminim. Biraz şirinlik, biraz cesaret ve fedakarlık derken Hiccup ile Toothless’ı mükemmel ikili olarak görmeye başladık. Tabii ki güzeller güzeli savaşçı prenses Astrid’i unutmadım. Bu seferki konuğumuz 25 Ocak Cuma günü vizyona girecek olan How to Train Your Dragon: The Hidden World (Ejderhanı Nasıl Eğitirsin: Gizli Dünya).
İlk olarak 2010 yılında Dean DeBlois ve Chris Sanders’ın yönetmenliğinde hayat bulan How to Train Your Dragon, aradan geçen 4 yıl sonra Dean DeBlois’in tek başına kontrolü ele aldığı How to Train Your Dragon 2 ile devam etti. Her iki macerada da Hiccup’ın çocukluğunda yaşadıklarının ardından biricik dostu Toothless ile büyüdüğüne şahit olduk. Doğrudur ki tek büyüyen Hiccup değildi ve Night Fury cinsindeki siyah ejderha Toothless, doğal olarak kendi Astrid’inin peşinden koşacağı gün gibi ortadaydı. Eh beklediğimiz gün geldi ve How to Train Your Dragon: The Hidden World sayesinde dişi bir Night Fury ile tanışma şansına eriştik.
Animasyonun hikayesi bizi tanıdık bir güzellik olan Berk’i yeniden keşfetmemizle başlıyor ancak hiçbir şey eskisi gibi değil. Hiccup ve ekibi ejderha avcılarının elinden sürekli ejderhaları kurtarıp Berk’e getirirler. Bir noktadan sonra onları rahat ettirebilecekleri başka bir yer aramak zorunda kalırlar. Sorun şudur ki Berk’teki ejderha sayısı arttıkça, Dünya’nın gözü üzerlerine çevrilir. Barış içerisinde yaşadıklarını zannetseler bile Toothless’ın tükendiğini sandığı kendi soyuna mensup bir ejderha ortaya çıkar ve bu ejderha Hiccup’tan pek hoşlanmamaktadır. Aradan çok zaman geçmeden Grimmel isimli yeni bir düşman ufukta görünür. Uzun süredir Night Fury’leri avlamakta ve onların soylarının tükenmesindeki büyük rolü oynayan bu ejderha avcısı, Hiccup’ın otoritesinin sınanmasına neden olur. Hiccup, yıllar önce babasının ona anlattığı Gizli Dünya’yı bulmak üzere yola çıkmaya karar verir.
Macera kaldığı yerden devam ederken “Gizli Dünya” konusu sürpriz olarak kalsın. Açıkçası bütün animasyonun ana konusu Gizli Dünya gibi görünse de Toothless’ın ilk aşkı üzerine odaklanmış. 1 saat 34 dakikalık animasyonun da tek güldüren kısmı Toothless’ın kur yapmaya çalıştığı sahne. Bu noktanın eksi mi yoksa artı mı olduğuna siz karar verin. Zira animasyon, daha çok dram ve macera konusunu ana fikir almış. Hiccup, sorumluluklarını kenara bırakmaya çalışırken bir yandan da Astrid’in rehberliğine ihtiyaç duyuyor. Doğal olarak ejderhalar olmadan savaş anında ekibimizin nasıl davrandığına şahit oluyoruz.
Pek tabii ki yeni düşmanla beraber yeni ejderha ırkları da kendisini gösteriyor ancak hiçbiri sevimli dostumuz Toothless’ın karizmasına sahip değil. IMDb puanlarına baktığımızda serinin en yüksek puanını alan isim How to Train Your Dragon: The Hidden World olmuş. İnternetteki puanlama veya eleştiri yazılarına ne kadar güvenirsiniz bilemiyorum ancak bana göre serinin en güzel ve etkili ismi kesinlikle How to Train Your Dragon 2’ydi. Gerek karakterler arasında geçen ekip çalışması, gerekse Hiccup’un geçmişiyle karşılaşmak zorunda kalması ve en önemlisi Valka. Sağ gösterip sol vuran hoş da bir senaryosu vardı. The Hidden World, ister istemez kopuk ilerliyor ve bunun nedeni de hikayenin “muhtemelen” sona erdirilmeye çalışmasından kaynaklanıyor.
Müzik ve ses konusunda animasyonun İngilizcesinin başarılı olduğunu hepimiz biliyoruz. Büyüyen karakterlerimiz ve yeni yüzler olaya dahil olunca, birkaç farklı sese denk gelmek mümkün. Türkçe dublaj konusunda ise bayağı arada kaldığımı itiraf etmeliyim. Jay Baruchel’ın gevşek ve sevimli konuşmasına o kadar alıştım ki Türkçe dublajda Hiccup’a tam olarak ısınamadım. Tabii bir de araya Viking havası katmak zor iş. Orta şeker diyerek ses konusunu burada kapatalım. Beklentiyi fazla yükseltmeyin yeterli. Müzik ise ilk iki seriyle aynı havada ilerliyor. Viking kültürüne uyum sağlayan notalar John Powell’ın ellerinden çıkmış.
Aynı isimli kitap serisinden esinlenmesinden kaynaklı, bazı detayların kullanılmaması oldukça normal. Birçok kitap veya roman üzerinden beyazperdeye uyarlanan filmler, genelde tam olarak istediğimizi vermez. Daha çok alternatif sonla karşılaşırız. The Hidden World, güzel başlıyor ve hatta heyecanlı geçişlere de sahip, sonlara doğru konuyu bağlama noktası o kadar oldu bittiye getiriliyor ki ister istemez hayal kırıklığına uğruyorsunuz. Yazdıklarım sizi mutsuz etmesin, seriyi seviyorsanız yeni animasyona da eminim hayran kalacaksınız. Az bile görünse “Gizli Dünya” keşfi, görsel şölen yaşatıyor. Özellikle manzara detaylarına bayılacaksınız.
Sorun, ilk iki seriden alışık olduğumuz ailesel bağların, arkadaşlığın ve Vikinglerin gücünün biraz geri planda kalması. Tam olarak aradığınız havaya sahip değil ancak salondan çıkarken mutlu çıkacağınız kesin. Hatta belki birkaç damla gözyaşı bile size eşlik edebilir. Son olarak fragmanlarda gördüğünüz her sahne animasyonda yer almıyor. Ayrıca animasyon tamamlandığında koltuğunuza fazla kitlenmenize gerek yok, sürpriz bir son yerine müziğin tadını çıkartmak isterseniz orasını bilemeyeceğim tabii.